20.07.2008 - taraf gazetesi

Geçen haftaki yazıda, Sybil’in külüstür arabasından sözetmiştim. Aslında Sybil, çevreyi kirletiyor ve enerji tüketiyor diye araba kullanmaya karşıydı. Zaten Manhattan’da oturuyordu. Eeee Manhattanlılar için de araba almak aşırı lüks bir girişim. Çünkü bedava park yeri bulmak imkansız, varolan park alanlari ise çok pahalı. Park sorunu bir yana, şehir içinde araba kullanmak anlamsız gibi bir sey; hem trafik çok kötü, hem zaten her yere metro gidiyor. Öte yandan borsacı Dan gibi paralı bazı arkadaşlarım ise şehir içinde araba kullanmasalar da sırf hafta sonları bir yerlere kaçmak için araba alıyorlar.


Sybil bizim bu taraflara, yani Hoboken’ın tam yanındaki Jersey City’e taşındıktan sonra kendisine o külüstur Chevrolet’i aldı. Jersey City, Manhattan adası dışında, New Jersey eyelet sınırları içinde bir semt. Kızımızın şimdi daha geniş bir apartmanı olduğu gibi, kendine ait bir de park yeri de var, oturduğu bina içindeki bu park için ayda 80 dolar ödüyor.


Aslında araba alması için Sybil’in aklına giren şahıs benim. Eee ne yapayım, yaz geldi, plaja şuraya buraya rahat rahat gitmek için araba lazım oluyor. Nitekim canımız istediğinde Sybil ile birlikte başımızı alıp şehir dışına çıkabiliyoruz artık. Bazen hiç plan bile yapmıyor ve yoldayken nereye gideceğimize karar veriyoruz. Hızır Sybil’i korusun, arabası eski meski ama ayağımızı yerden kesiyor…


GEORGE WASHİNGTON’UN SEVDİĞİ ŞARKILAR . Bir onceki Cumartesi günü Sybil ile birlikte atladık arabaya, tam gaz gidiyoruz. Bu kez Long Island’aki bir mangal partisine yetişmemiz lazım. Bir önceki gün, yani Cuma günü 4 Temmuz bağımsızlık günüydü. 4 Temmuz burada milli bayram olarak kutlaniyor ve bu günün denk geldiği haftasonunda herkes her yerde mangal yapıyor; terası olan terasta, bahçesi olan bahcede… Dostlar aileler bir araya geliyor, yiyip içip laflıyorlar. Bu insanlar yiyip içerken, bir yandan da radyodan, Amerikan’ın bağımsızlığı için yıllar yıllar once İngilizlerle savaşan, George Washington’ın sevdiği şarkıları dinliyorlar… Yok yok, hemen inanmayın, şarkılar konusunda şaka yapıyorum.


SİVİL BAYRAM-ASKERİ BAYRAM . Buradaki bağımsızlık günü Türkiyedekiyle kıyaslandığinda çok daha sivil bir biçimde kutlanıyor. Yani insanlar Nazi Almanyasındaki gibi stadyumlarda, askerler gibi arş ileri marş ileri yürümüyor… simetrik ve muntazam görünümlü jimnastik hareketleri yapmaya gayret edeyim derken kendilerini germiyorlar… yapmacık bir üslupla, çok sıkıcı konuşmalar yapıp, inandırıcılıği olmayan bir vatanseverlik oyunu oynamaya kalkışmıyorlar…


4 Temmuz akşamı şehrin belli noktalarında havai fisek gösterileri oldu. Örneğin Boston’daki en büyük gösteri, her yıl Charles nehri kısyısında yapılıyor, New York daki ise Doğu nehri kıyısında... Uzunca bir süre pata pata pata havaiyi fişekleri patlatılılıyor ama ne havayi fişekleri; renkleri ve ortaya çıkan şekiller o kadar güzel ki…. Bu işi de artık bir sanat haline getirmişler.


Sybil le mangal partisine gidişimize döneyim yine. Bu kızla arabada yolculuk etmek güzel olmasına güzel de bir huyu var ki beni zannedersem biraz deli ediyor. Araba kullanirken, vır vır vır sürekli radyo dinliyor. O nun dinlediği radyo kanalında müzik de çalmıyor pek. Sadece bir takım insanlar hep ciddi konular üzerine konuşuyorlar. Zaten hayatımda her şey çok ciddi, bari bu kız bıraksa da izin günlerimde kafamı bir kesekağıdı gibi boş bıraksam, sevimli, sakin ve iyi niyetli bir inek gibi usul usul sağa sola baksam…


REKLAMSIZ HALK RADYOSU . Sybil’in dinlediği kanal WBAI adlı, kar amacı gütmeyen, reklamsız bir halk radyosu… Bu radyo da az buz değil hani; bir yıl dinleyin, bakın görün bir tane üniversite bitirmiş kadar olursunuz. O kadar dolu dolu bir radyo yani… İcme suyu sorunundan, Türkiye’deki gay haklarına, Afrika’daki AIDS sorunundan Amerikadaki hapishane ekonomisine kadar her konuya yer veren, her konuyu derinlemesine ele alıp didik didik eden bir radyo. İlerici bir radyo olduğu için de her şey bu istasyonda tartışılıyor. Şirket medyasında asla duyamayacağınız konular bu radyo sayesinde gün yüzüne çıkıyor. İşçisinden ev kadınına ve milyarder isadamindan sanatçısına kadar her kesimden Amerikalı radyoya duzenli olarak bağışta bulunuyor. Örneğin Sybil her ay 30 dolar yardım yapıyor. Kimin gönlünden ne koparsa. Bu yardımlar ve ücret almayan pek çok gönüllü çalışanı sayesinde WBAI finansal olarak çok güçlü. Bu nedenle ne devlete eyvallah ediyor ne de şirketlere…


Sybil’in radyosu WBAI Amerika’daki halk radyolarinin anası olarak bilinen NPR’a bağlı. 1970 yılında kurulan bu kuruluşa, WBAI gibi benzer ilkelerle yayın yapan 860 irili ufakli radyo bağlı ve haftada 23 milyon dinleyiciye ulaşıyor. NPR bu radyoların birbiri arasında program alışverişi yapmalarını sağlıyor. Bu alışverişte her radyo belli bir ödeme yapıyor. Böylece birbirleriyle alişveris yaparak para kazaniyorlar. NPR, ana kuruluş olarak bu radyoların kurumun yayıncılık prensiplere uyup uymadığını da kontrol ediyor.


HÜKÜMETE KARŞI HALK TELEVIZYONU . Halk radyoculuğu demisken bir de halk televizyonu var bu ulkede. PBS adlı bu kurulusun eski adi Ulusal Egitim televizyonu. 1967 yilinda kurulan PBS, eski adına layık bir yayıncılık yapıyor. PBS e baglı 355 kanalda özel televizyonlarda insanı bıkıp usandiran reklamlar yok. NPR gibi tümüyle şirket sponsorluklarıla ve bağışlarla ayakta kalıyor. PBS’in çalışma biçimi de NPR gibi. Her eyalette PBS’e bağlı bir ya da birden fazla yerel televizyon istasyonu var. Bunlar kendi yerel progranlarını yapıyorlar ama belli programları da ana kanal aracılığıyla birbirlerinden alıyor ve karşılığında da cüzzi bir ödeme yapıyorlar.


KES YARDIMI BİTİR İŞİNİ . Haftada 100 milyon insana ulaşan bu televizyon NPR gibi ilerici bir yayın anlayışına sahip, işte bu nedenle aşırı sağcı Başkan Bush’u deliye çevirecek yayınlar yapıyorlar. Örneğin Boston’daki WGBH televizyonu PBS bünyesinde yer alıyor. Bu kanalın yaptığı “Front Line” adlı haber belgesel programınin bazi bolumlerinde, Güney Amerika ülkelerinde CIA’nın döndürdüğu ihale dolapları, Irak’daki savaşın vahşeti, bu savaşın aslında Bush’un savaşı olduğunu ve ülke içindeki her türlü usulsüzlükleri gözler önüne seriliyor. Bu nedenle Bush, her defasında PBS’e devletin kanunen yaptığı yardımı kesmeye çalışıyor. Ancak PBS Bush’un bu mali tehditlerine göğüs geriyor ve yayın politikasından asla ödün vermiyor. En son bu yıl yardım bütçesinin neredeyse yarısının kesilmesine ve $420 milyon dolara indirilmesine karar verildi, bakalım ne olacak, umarim bu karar da kongreden döner. Çünkü Cumhuriyetçi Parti’nin amaci PBS’e devlet yardımını tümden kesmek ve bu sayede uzerine kondugu paralari Irak savaşında har vurup harman savurmak.


ZAVALLI PRAVDA’NIN DA ADI ÇIKMIŞ . Bu arada size bir itirafta bulunayım; o kadar beceriksiz bir yazarım ki sabahtan beri lafi TRT’ye getirmeye çalışıyorum, ancak gelebildim. Şimdi beni yiyip bitiren TRT derdinden sözedebilirim artık. Turkiye'nin "halk televizyonu" olan TRT biraz tuhaf bir televizyon aslında. Anlıyorum, girişimlerin bizzat devlet eliyle gerçekleştirildiği yıllarda, devlet TRT’yi kurdu. Bu TRT her dönem olduğu gibi tek kanallı dmnemde içindeki kaliteli kadrolarla güzel şeyler de yaptı ve büyük bir boşluğu doldurdu. Tek olması nedeniyle geniş kitleleri yakalayacak bir yayin politiksi geliştirdi.. Ama TRT politik olarak biraz korkunçtu. Çünkü hep devletin sözcülüğünü yapan bir propaganda organıydı. Tıpkı eski Sovyetler Birliği ndeki rejimin sözcülüğunü yapan Pravda gazetesi gibi. Gerçi zavallı Pravda’nın da adı çıkmış. Yolu düşen yazarlar bu gazeteyi tekmeliyor. Oysa Amerika’dan Turkiye ye kadar dünyanın her yerinde özel sektörün sahip olduğu sözde objektif olan ama özde Pravda gibi işleyen, yani birilerinin beynini yikamaya calisan bir sürü gazete var.


TRT’NİN KİŞİLİK PROBLEMİ . Şimdi ise koşullar değişti. TRT dışında yüz çeşit kanal var. Dolayısıyla TRT’nin diğer kanallarla yayın yarıştırması, rating kaygısı güderek reklam gelirinden iyi bir pay alma çabası çok anlamsız. Eğer reklam almak için populist programlar hazırlayacaksan neden halkın eletrik faturasından TRT vergisi kesiliyor. O halde kendi başına ayakta kalmaya çalış. İkincisi halk neden her gelen hükümetin borazanı ya da oyuncağı olmaya ayarlanmış bu televizyon için üste bir de para versin. Hükümetin propagandası için halkın cebine neden el uzatılıyor.


TRT için şöyle bir formül geliştirilebilir; vatandastan vergi alınmaya devam edilir, böylece TRT finansal olarak devlet tarafından desteklenen bir TV olur, ama aynı zamanda TRT’nin yönetimi devletten yüzde yüz bağımsızlaştırılır. Yani yöneticileri hükümet değil TRT çalışanları kendi seçer. Bu durumda TRT’nin takib edeceği yayıncılık prensipleri çok önemli olacak. Bunun için de PBS gibi saygin halk televizyonlarınin yayın prensiplerine bakarak bir TRT çizgisi, bir TRT kişiligi geliştirilir. Yani TRT kar amacı gütmeyen, devlet tarafından desteklenen ama devletin hiç bir şekilde müdahale edemediği bir yapıya kavuşturulabilir. Çünkü Turkiye’nin, kar etme derdi olmayan bağımsız ve ilkeli bir halk televizyonuna ihtiyaci var. Bu televizyon demokratik bir toplumun kurulmasına yardımci olabilir. Bu da bir olayın bütün yönlerini görmelerini saglayacak verileri izleyicilere sunmakla olur… Hazırlanacak tarihsel belgesellerle resmi tarihin bütün yanlışlarını toplum hafızasından silip atılabilir… Hazırlanan tartışma haber ve popüler kültür programlarıyla insanlarin seviyesi yukarı çekilebileceği gibi, toplum içindeki farklı grupların da birbirlerini anlamaları saglanir. Çoğulcu bir toplumun temsilciliğini üstlenmeyi hedef alan bir TRT, o toplumdaki bütün azınlıkları da doğru biçimde ekrana yansıtabilecektir.

edit post

Comments

0 Response to 'TRT amca size Pravda diyebilir miyim?'