14.09.2008 - Taraf Gazetesi


Allah’ıma şükür, marketing (pazarlama) alanında az buçuk uzmanımdır. Uzmanlığım gereği de Türkiye’nin yurt dışındaki tanıtım kampanyalarını yakından takib ediyorum. Geçenlerde Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın konuyla ilgili bir açıklamasını, yüzümde tebessümle okudum.


Günay, Türkiye’nin yurt dışındaki tanıtımı için kullanılan reklam görsellerini güzel ve etkileyici bulmuş, “Ama” diyor “ bazen Türkiye logosunun üzerini kapatırsanız, bu Akdeniz’in başka bir ülkesinde olabilir izlenimi veriyor. Bundan biraz kurtulmamız gerekiyor.”


Tövbe Yarabbim, sayın bakan öyle teknik konulara değiniyor ki sanki grafiker. Görsellere de fena halde takmış. Ertuğrul Günay sevdiğim bir politikaci, O’nu kırmak istemem, ancak açıklamalarını fazlasıyla naif, profesyonellikten uzak ve derinlikten yoksun bulduğumu söylemeliyim.


REKLAMLARDA EUROVISIYON ETKİSİ . Niye mi öyle buldum, açıklayayım. Madem Amerika’da yaşıyorum, o halde buradan bir örnekle başlamalıyım. Arada bir Amerikan CNN televizyonu’nda Türkiye ile ilgili reklam filmleri dönüyor. Şu aralar rastlamıyorum pek. Bu reklam filmlerinin hepsi de klasik Eurovision tanıtım filmlerini andırıyor; Türkiye’nin tarihi bölgeleri ve modern yüzünü vurgulayan, çok hoş görüntüler ve görsel efektlerden oluşan bir video klip. Filmin sonunda, sonunda, laleli Türkiye (Turkey) logosu, Türkiye’yi düşlüyorum benzeri bir sözcükle beraber gelip ekranın köşesine konuveriyor. Eğer Türkiye diye bir ülkeden haberdar değilseniz bu reklamı rahatlıkla Hindi reklamı sanabilirsiniz.


Amerika’daki turizm pazarının yapısı ve tüketici davranışları göz önünde bulundurulduğunda, bu reklam filmlerinin, hiç bir amaca hizmet etmeyen, boşuna bir çaba olduğu ortaya çıkar. Neden boşuna, çünkü bu reklam hiç bir strateji üzerine oturtulmamış, sadece “şöyle güzelinden, şık bir reklamımız olsun, Amerikan medyasını doldursun” diye hazırlanmış bir reklam da ondan. Belli ki işlerden anlamayan bürokratların gözünü boyamak için hazırlanmış. Bu nedenle reklamdan kazanç sağlayan Türkiye değil, bu reklam için gösterim başı dolar ödenen CNN ve reklamı hazırlayan ajans.


Bu filmle ne hedeflendiği, ne söylendiği, ne anlatılmaya çalışıldığı da pek belli değil. Ama benim anladığım şu: deniyor ki bizde mavi deniz var, tarihi eserler var, metro da var, gel Amerikalı gel. Ama bu iş, meyveleri tezgâha koyup müşteriye gösteren manavcı anlayışıyla yapılamaz ki, bu anlayışla yapılan bir reklam filmiyle Amerikalıyı tavlamayı beklemek, sadece çocuksu bir hayal. Reklam hazırlanmadan önce ciddi bir piyasa araştırması yapılsaydı bu tür bir reklam filmi ortaya çıkmazdı zaten.


Siz bu reklamlarla insanları denize mi çağırıyorsunuz, boşuna, çünkü denizin en güzeli Karayipler’de var, üstelik Amerika’nın tam dizinin dibinde, dolayısıyla gitmesi daha ucuz ve daha kolay. Siz bu reklamlarla Kültür turizmine yatkın insanları mı hedefliyorsunuz, boşuna, çünkü hemen oracıkta koskoca Avrupa var, olmadı Amerikalıların daha alışık olduğu ve bildiği bir bölge olan Güney Amerika var... Siz bu reklamlarla, antik Yunandan kalma eser görmek isteyenleri mi cezbetmek istiyorsunuz, yine boşuna, çünkü Türkiyeden önce Yunanistan var.


Peki bu durumda Amerikalıların Türkiye’ye gelmeleri için sebep ne olabilir, ya da gelmemeleri için sebep ne olabilir? Türkiye onlar için ne gibi avantajlar içeriyor? Bu soruların yanıtlarını düşünerek bir reklam filmi hazırlansaydı, daha verimli sonuçlar alınabilirdi.


KARA İMAJ . Yok bu reklamlar turist çekmek için değil, Türkiye’nin modern ve geleneksel yönleri ile kültürel zenginliğini vurgulamaya yönelik hazırlanmış bir piar çalışması, bir imaj oturtturma kampanyası diyorsanız, o zaman ben de derim ki bu iş öyle kolay değil. İster kabul edin ister etmeyin Türkiye yurt dışında adı kötüye çıkmış bir ülke. Dolayısıyla bu kara imajla savaşabilmek için çok detaylı düşünülmüş, çok yönlü bir reklam kampanyasına ihtiyacınız var. Öyle zor bir şey yapıyorsunuz ki neticede çürük elmayı sağlam elma diye satmaya çalışıyorsunuz, bu nedenle de ağır bir makyaja ihtiyacınız var ama biliyorsunuz ki makyaj ağırlaştıkça kadın hafifler.


Doğru bir tanıtım stratejisi bulmak için önce Türkiye’nin adının neden kötüye çıktığını anlamaya çalışmak gerekir? Pek çok Amerikalı Türkiye den korkuyor. Üstelik bu önyargılara dayalı bir paranoya değil, tümüyle gerçekler üzerine kurulu bir korku. Örneğin Amerikan devletinin yurt dışına çıkacak Amerikalı turistleri bilgilendirmeye yönelik travel.state.gov adlı bir internet sitesi var. Bu sitede Türkiye ile ilgili gerçekler son derece doğru biçimde alt alta dizilmiş, Malatya’daki katliam, Alman turistlerin kaçırılması, Amerikan konsolosluğuna yönelik terörist saldırı, bütün trafik kurallarını hiçe sayan ve potansiyel katile dönüşen sürücüler.... Şimdi bu gerçekleri bilip de Türkiye’ye gitmek yürek ister.


Diyeceğim şu: Eğer gerçekten Türkiye’nin imajına yönelik bir çalışma içindeyseniz çözülmesi gereken pek çok düğüm var ve bu düğümler bazı noktalarda reklamcılığın gücünü çok aşıyor. Nedeni şu, Türkiye’nin yurt dışındaki imaji düşündüğünüzden de kötü. Yazar Orhan Pamuk Nobel alıyor, sevinmek yerine onunla kavga ediliyor, hatta neredeyse bir suikasta bile kurban veriliyordu: Ne oluyor, Türkiye’nin adı yazar düşmanına çıkıyor. Her yıl binlerce insan siyasal baskı gördükleri gerekçesiyle yurt dışına kaçarak, başka ülkelere sığınma talebinde bulunuyor. Ne oluyor, Türkiye’nin adı diktatörlüğe çıkıyor. Terör örgütleri ordunun içine kadar sızıyor. Ne oluyor, Türkiye’nin adı riskli ülkeye çıkıyor. 30 yıldır savaşıla savaşıla daha da büyütülen bir örgüt var ve bu örgütle savaş hala devam ediyor. Ne oluyor, Türkiye’nin adı sivil savaşın içindeki ülkeye çıkıyor: Aşırı dinci Talibanlar, ideolojik maksatla Bamyan vadisindeki tarihi dev Buda oymalarını yokediyor, bizde de elektrik maksadıyla Doğu’daki güzelim antik kentler baraj sularına gömülerek yokediliyor. Ne oluyor, Türkiye’nin adı tarih düşmanına çıkıyor.


Gelin de bütün bunları gizleyin bakalım, çok zor. Gizlemeniz için sınırsız bütçeyle hazırlanmış ağır bir piar makyajına ihtiyaç var. Ama iyisi mi makyajla değişmeyi boşvermek, makyaj zamanla akar ve görüntü daha da beter olur, hem madem, batılı ülkelerin Türkiye ile ilgili fikirlerinden pek çok kimse rahatsız oluyor, o halde Türkiye kendini değiştirsin, nasıl bilinmek istiyorsa öyle olsun. Hatta sevimli, insancıl, güleryüzlü, yeniliğe açık, demokratik bir ülke olsun, sonra bu yeni ülkenin reklamını doya doya yapın.


***


Türkiye’nin imajı nasıl tamir edilir


Türkiye, kimseden kendisini olmadığı gibi algılamasını beklemesin. Türkiyenin Batıdaki imajı yerlede sürünüyor, eğer yetkililer bu imajdan memnun degilse ve bundan kurtulmak istiyorsa, aşağıdaki maddeler yerine getirimeli.


* Tam Demokratik bir anayasa hazırlayın. Bu anayasada, etnik ve cinsel kimliklere karşı ırkçılık da dahil olmak üzere her türlü ırkçılığı yasaklayın, Türk kavramını değil Türkiyeliler kavramını yerleştirin, konuşma ve din özgürlüğünü garanti altına alın, devletin elini din işlerinden çektiği bir laiklik tarzını ilke edinin, merkezi devlet anlayışını batılı devletlerdekine benzer ölçülerde kırın.


Sonra da bu yeni Anayasayı çeşitli ülkelerin devlet başkanlarını çağırarak görkemli bir törenle kutlayın.


* Türkiye kökenli Ermeni, Kürt, Musevi ve Rumların yurt dışında oluşturduğu dernek ve organizasyon yöneticilerini Türkiye’ye davet edin ve onların karşısında geçmişte yaşananlardan dolayı özür dileyin. Bu tavır Türkiye’yi küçültmez, sadece yüceltir. Böylece Türkiye’ye karşı kullanılan politik silahları da susturmuş olursunuz.


* PKKyi dağdan indirmek için yarım ağızlı ve bulanık planlar değil, ciddi, detaylı, gerçekçi ve sonuç verecek net bir program yapın ve unutmayın; her savaş masada sona erer. Kürt illerinde yaşayan halkın, kendi yatırımcı gücünü kullanmasını geliştirecek projeler hazırlayın, köylerinden zorla uzaklaştırılan Kürtlerin geri dönmesi için projeler hazırlayın. Kürtçe-Türkçe eğitim veren okullar kurun. Bütün bu eylem paketini şenlikler düzenleyerek tüm dünyaya duyurun.


* Gay evliliğine izin verin, çünkü gayler Türkiye’nin askerî ve antidemokratik imajını tümüyle tolere edecek en büyük koz. Bütün dünyaya sürpriz yapın ve bu kozu kullanın. Hatta gay dernekleriyle iş birliği yaparak İstanbul’da Avrupa’nın en görkemli gay yürüyüşünü organize edin. Yürüyüşe gay olmayan ünlülerin de katılmasını sağlayın. Bütün dünya gazeteleri günlerce bu gelişmeyi konuşacak, Türkiye inanılmaz bir sempati toplayacak.


* Amerika’nın sanat ve kültür merkezi olan New York Manhattan’da bir kaç katlı küçük bir binayı satın alın ve adını “Türkiye Modern Saatler Müzesi” koyun. Burada bütün Ortadoğulu sanatçıların eserlerini sergileyin ve işletmesini de kar amacı gütmeyen bir kuruluşa verin. Bu müze bütün turist rehberlerine girecek, milyonlarca turist tarafından ziyaret edilecek, her yeni sergide adından başında sözedilecektir. Böylece “Türkiye” ve “sanat” sözcükleri hep yanyana geçecek.


* Dünyanın en iyi 10 fotoğrafçısını iki aylığına işe alın. Bir tema belirleyin diyelim ki aşk... Bu fotoğrafçıların iki ay süreyle bu tema çerçevesinde sadece Türkiye içinde fotoğraf çekmelerini sağlayın. Onların işlerine hiç karışmayın. Sonra çıkan eserlerden oluşan “Aşk ve Türkiye” adlı sergiyi dünyanın bütün sanat galerilerinde dolaştırın.


* Özgürlüğe bir kez de siz sahip çıkın. Nasıl olsa yukarıdaki değişimleri de tamamladınız.Önce İstanbul’da diyelim ki “21. yüzyılda dünya barışını kurmak” adlı uluslararası bir konferans düzenleyin. Tüm dünyadan felsefeci, ekonomist, edebiyatçı, sanatçı, politikacı ve bilimadamlarını davet edin. Bu konferansdan çıkan bildirgeleri esas alarak, dünyada diyelimki 10 başarılı mimar, heykel sanatçısı ve grafik sanatçısına dev bir abide siparişi verin. Hazırlanan projeleri ise konferans katılımcılarının oylamasına sunun. Onların beğenip seçtiği çalışmayı hayata geçirin.

Eğer bu hedefler gerçekleştirilirse, Türkiye sağı solu belli olmayan, ne yapacağını tahmin etmesi zor bir ülke olmaktan çıkacak, standartları olan bir ülke haline gelecektir. Standartları olan bir ülkeyi de herkes sever ve güvenir; o zaman turisti de gelir yabancı yatırımcıları da gelir, herkes gelir.
edit post

Comments

0 Response to 'Ağır makyaj'