12.10.2009 - Taraf Gazetesi

Arkadaşım Kimi’nin babasının tabutu ibadethanenin ortasında öylece duruyordu. Başlarında siyah sarık bulunan müzisyenlerden biri, önündeki Tabla adlı davula vuruyor, diğer ikisi de yere konulan akordeonu andıran harmonyumları çalıyordu... Üçü birden hem çalıyor hem şarkı söylüyorlardı. Sarığının rengi mor olan dinadamı ise bizim gibi onları dinliyordu. Cemaat fazla kalabalık değildi. Kimi’nin ailesinin esas kısmı Hindistan’da çünkü. Annesi ve babası yıllar önce Amerika’ya eğitim için gelmişler, okul sonrasında iş bulup calışmış ve bu ülkeye yerleşmişler, sonra çocukları olmuş...

İlginç; kadınlar salonun solunda erkekler sağında toplanmışlar ama yan yanalar. Müzisyenler aslında iki dakika sürmesi gereken bir şarkıyı hiç kesmeden tekrar tekrar söylüyorlar. Hintçe olduğu için sözlerini anlamıyorum, buna rağmen hepsini ezberledim. İnanır mısınız şarkı 40 dakika kadar sürdü. Bitsin bitsin diye içimden dua ettim. Sonra ikinci şarkı başladı. Allah’ım gerçekten tahammül edilmesi zor, sabır ya sabır... Ancak bir şeyi de itiraf etmek gerekiyor. Bu şarkıların törendekileri rahatlattığını, hatta onlara huzur verdiğini, insanların yüzünden okuyabilmek mümkündü. Zaten öyledir, aynı şeyi tekrar etmek insanı rahatlatır; dans ederken, tespih çekerken, namaz kılarken, zikrederken, sufiler gibi dönerken ve hatta örgü örerken bile... Bu nedenle örgü örmek insanı yatıştırır, hatta bazı psikologlar tarafından tavsiye bile edilir, terapi gibidir çünkü...

Müziği dinlerken başım kaşınmaya başladı.
İçeri girerken başında Hint sarığı olmayan erkekler için (Kadınların zaten başı bağlıydı), beyaz bir örtü vermişlerdi, bunları başımıza bağlamamız istendi, bağladık. İşte o örtü şimdi başımı kaşındırıyor. Allah’ım sana çok şükür, şarkı faslı nihayet bitti. Dinadamı devreye girdi ve dua okumaya başladı. Sonra ayağa kalktı, biz de kalktık. Genelde sessiz olan cemaat, bir kaç yerde bir kaç sözcüğü dinadamıyla birlikte tekrar etti. Sonra belli aralıklarla eğilip parmak uçlarımızı yere değdirdik. Ardından kendiliğinden bir sıra oluştu. Herkes tek tek gidip tabutun içinde uzanmış olan Kimi’nin babasının yüzüne baktı, onunla vedalaşma anıydı bu. Bazıları alnından öpüyordu. Ben de gittim. Sanki gülümsüyor gibiydi. İçimden şöyle dedim: “Artık bizle değilsin, ama merak etme, gittiğin yerde yalnız olmayacaksın, belki de Tanrı’yla arkadaş bile olacaksın.” Bunu derken onu mu yatıştırmaya çalıştım kendimi mi yatıştırmaya çalıştım siz karar verin. En son Kimi ve kardeşi gitti. Babalarını önce öptüler. Sonra elini tuttular. Bir süre öylece kaldılar. Sonra görevliler geldi, tabutu çektiler ve duvarlarının ardında küllerin korunduğu yüksek tavanlı koridorlardan geçerek fırın odasına götürdüler. Biz yan odaya geçtik. Burada bir pencere var ve fırının olduğu odanın içini görebiliyorsunuz. Kimi’nin babasını fırının içine yerleştirdiler. Hepimiz izliyorduk. Sonra oğlundan duvardaki kırmızı düğmeye basarak fırını çalıştırmasını istediler. Oğul düğmeye bastı. Fırın çalışıyordu. Kimi sesli sesli ağlamaya başlamıştı. Abisi sanki donmuş gibiydi. 12 dakika kadar bekledik. Sonra üzerinde şortu ve tişörtü olan bir görevli fırının önce birinci kapısını, sonra ikinci kapısını açtı. İçerde alevler içinde bir kor vardı sadece, ürktüm. Bir kaç dakika öylece baktık. Sonra fırının iki kapısı kapatıldı. Odadan çıktık, gerisin geri geldiğimiz salona dönüp kapıdaki ayakkabılarımızı giydik. Ben biraz şok olmuş gibiydim. İlk defa böyle bir törene tanık oluyordum. Kimi’nin annesi yanıma geldi, “hep birlikte eve gidiyoruz, yemek yiyeceksiniz” dedi. Ne evet ne hayır dedim, sonuçta gitmedim ve oradan ayrıldım...

Ayrılırken kendime sordum: “Müslüman bir Alevi olarak öldükten sonra yakılmak ister miydim?” Evet isterdim. Üstelik burada yani Amerika’da ölürsem bu bana normalin yarı fiyatına patlayacak. Ortalama bir cenazenin masrafı Amerika’da beş bin dolar. Yakılma işlemi (cremation) bunun yarısı kadar tutuyor. Fırın ücreti 295 dolar. İbadethanenin kullanımı 75 dolar. Küllerin konulduğu duvardaki bölmeler 275 ile 725 dolar arasında değişiyor. Küllerin konulduğu vazolar 50 ile 238 dolar arasında... Küllerinizin mezara gömülmesini istiyorsanız, 800 dolar, bu fiyat mezarın derinliğine, açılır kapanır oluşuna göre değişiyor. Ama yakılmak için ölmeden önce soğukkanlı olmanız ve bizzat kendiniz gidip, bütün anlaşmaları yapmanız gerekiyor.

Türkiye’de cremation yok. Yani kimse öldükten sonra cesedinin yakılmasını isteme hakkına sahip değil. Ancak Facebook’ta KREMATORYUM İSTİYORUZ! adlı bir grup var. Buradaki insanlar öldükten sonra yakılmak istiyorlar. Ayyy annecim ne korkunç, ben ölmek mölmek istemiyorum aslında... Yüce Allah bilimadamlarına yardımcı olur ve ölüme çare bulunursa, bütün bu baş ağrısı hesap kitaplara da hiç gerek kalmayacak, çünkü o zaman hepimiz ölümsüzleşeceğiz...

edit post

Comments

0 Response to 'Öldükten sonra yanabilir misiniz'