07.06.2009 - Taraf Gazetesi

Bir keresinde Morissio ile birlikte F treni bileti alıp, Brooklyn’in en popüler mahallelerinden biri olan Park Slope’e gittik. Bizim Etienne’in yeni taşındığı ve 1600 dolar kira ödediği bir odalı apartmanı görmekti maksadımız. Ev darmadağınıktı. Evin alt sokağında uzanan Prospect Park’a gidip biraz yürümeyi önerdim. Kalkıp o yöne doğru yürümeye başladık. Prospect Park, Central Park’ın da mimarları olan Frederick Law Olmsted ve Calvert Vaux tarafından tasarlanmış olan uçsuz bucaksız bir park. Elbette burası Central Park kadar bakımlı değil ama daha doğal bir görünüme sahip. Pazar günü olduğu için parkın giriş kısmı çok kalabalıktı. İçerlere doğru yürüdük, sessiz bir yer bulduk ve oradaki büyük bir ağacın altında, çimlerin tam üzerine sırtüstü uzandık.

Aaa... ne görelim. İki kız ağacın dalında oturmuş öpüşüyor. Bir an kendime “acaba kameralar nerede” diye sormadan edemedim. Sonra öpüşen çifte bakmanın ne kadar eğlenceli olduğunu düşünüp, bunu belgelemeye çalıştım. Üşenmedim ve cebimden dijital makinemi çıkarıp fotoğraflarını çektim. Bu kızların ikisi de güzel ikisi de Hintliydi. Kızlar, kapalı olan dudaklarını birbirine büyük bir basınçla yapıştırıyor, sanki hiç nefes almıyor ve nefesleri tükeninceye kadar öylece sabit kalıyorlardı, sonra ayrılıp derin bir soluk alıyor birbirlerinin gözünü içine bakıp gülümsüyor ve tekrar başlıyorlardı. O an hemen saçma bir tez ortaya atasım tuttu: Dedim ki “genellikle, öpüşen sevgililer lezbiyense, arka fonda yeşil ağaç dalları olur”. Öte yandan, Hindistan’daki Chatagupta tapınağının duvarlarına Milattan önce 1500 yıllarında yapılan heykelleri düşündüğümde, bu Hintli çiftin öpüşmesi, biraz yavan ve yorucu geldi. O heykellerde, bol bol şehvetli sevişme pozisyonları olduğu gibi, çok iştah açıcı öpüşme figürleri de var. Zaten Hindistan geçmişte bu konuda nam salmıştı. Katil İskender, bu bölgeyi işgal edince öpüşmeyi yerli halktan öğrenmiş ve Batı’ya getirmiş, öyle diyorlar. Çok daha sonra yazılan Kamasutra metinlerinde de öpüşme teknikleri yer alır. Sadece dudaktan değil, örneğin partnerinizi çabucak kıvamına getirmek için boyundan öpmeniz de tavsiye edilir. Kalça üzerine öpücük kondurmak da yine sevişme öncesi yapılacak yararlı bir ısınma egzersizidir.

Bir başka gün ise Manhattan’ın Meatpacking adlı bölgesinde yer alan bir suşi lokantasındayım. Tuvalete gidince bir de baktım ki içeride genç bir erkek ile yaşı geçkin bir kadın öpüşüyor. Onları azıcık dikizlemekten kendimi alamadım. Dudaklarını birleştirmeden, dillerini tıpkı kertenkele gibi uzatıp birbirine değdiriyor, dil oynaşması yapıyorlar ve bu esnada derin derin nefes alıp veriyorlardı.

Ben galiba rahatsız bir insanım. Öyle ya, onların bu mutluluğunu görmek, bütün rahatsız insanlar gibi beni de mutsuz etti. Fesatlığıma engel olamadım ve anında sert sert öksürerek öpüşmelerini bölmeye çalıştım ama ikisi de bana öyle bir baktı ki oradan derhal tozolma gereği duydum.

Bitmedi, durun... Yine bir gün Manhattan 33 Sokak’tan, N trenine bindim, bizim Rana Senol’un evine gidiyorum. Önümde ikisi de orta yaşlı olan bir kadın bir erkek oturuyor. Tanrım bunlar pişkin ve deneyimli, dudak emiyor, dilerini birbirlerinin ağzında badana fırçası gibi gezdiriyorlar. Bir yandan da öksürüyorlar, durum hiç de iştah açıcı değil yani. Hatta üzerime bir damla salya bile sıçradı. Ya domuz gribi olursam diye çok korktum. Zaten eskiden Avrupa’da sosyal hayatta insanların dudaktan öpüştükleri söylenir, ancak hastalıklardan korunmak için zaman içinde yanaktan ve elden öpmeye başlamışlar. Hatta bulaşıcı hastalıklar nedeniyle öpüşmeye yasaklar getiren liderler de olmuş. Kral 6. Henri 1439’da vebayı yaydığı için meme öpmeyi yasakladı. Romalı lider Tiberius da uçuğu yaydığı için dudaktan öpmeyi yasaklamıştı.

İşte böyle, sonuç olarak New York’ta nereye gitseniz birbirini öpen birilerine rastlıyorsunuz. Ne de olsa öpüşmek ilişkinin kilidi gibi. Sybil söylemişti “biz kızlar için bir erkek hakkında karar verirken en önemli kriter nasıl öpüştüğüdür”.

Bitirirken söyleyeyim bari, yukarıda okuduklarınız, Orhan Pamuk’un kaleme aldığı “Venedik’te öpüşmek” adlı yazının bir parodisidir. Benim amacım, öpüşmeyi, cinsellikten ayıklayıp, 60’lı yıllardan kalma kitsch bir kartpostala (günbatımında kumsalda öpüşen iki sevgili gibi) ya da benzer mantıkla çekilmiş aseksüel bir Belgin Doruk filmi sahnesine indirgeyen Orhan Pamuk’a olan kızgınlığımı dile getirmektir.

Bir ikincisi ise şu: Pamuk’un makalesinin başlığı, Thomas Mann’ın etkileyici eseri Venedik’te Ölüm’e gönderme yapıyor. O kitapta yaşını almış bir yazarın, genç bir oğlana olan hisleri, derin, samimi ve sahici bir üslupla tasvir edilmişti. Ancak Pamuk’un makalesinde, yaşını almış bir yazarın öpüşen iki gence bakarkenki hisleri, sahicilik, samimiyet ve derinlikten çok, karton tadında tanımlamalara bırakıyor yerini. Her neyse, kimi yer kimi bakar kimi öpüşür kimi de yazar.
edit post

Comments

0 Response to 'Biz New Yorklular öyle değil böyle öpüşürüz'