05.07.2009  - Taraf Gazetesi

Geçen pazar olanları anlatayım: 6. Cadde ile 23. Sokak’ın köşesindeki metro istasyonundan yeryüzüne çıkıyoruz. Şanslıyız, bugün yağmur mağmur yok. Ama biraz hızlı yürümemiz gerekiyor, bayağı geç kaldık, tüh. Bill ve diğerleriyle 27. Sokak’la 5. Cadde’nin kesiştiği noktada buluşacağız. Belki Rana da sonradan bize katılacak. Neyse buluşma yerine vardığımızda bir tek Bill oradaydı, diğerleri geçit törenini izlemekten yorulmuş ve gitmişlerdi. Daha sonradan, Karadenizli Özlem, Dersimli bir hemşerim ve Chris de dahil birçok kişi daha gelip bize katıldı; böylece birike birike kalabalık bir grup olduk.

Manhattan
’ın ünlü 5. Cadde’si o gün bir başka renkli yürüyüşe sahne oluyordu. O köşede buluşma maksadımız da bu yürüyüşü izlemekti. New York’ta, bu şehre hayat katan bütün toplumlar (İrlandalılar, İsrailliler, Portorikolular, Türkiyeliler...) senede bir defa, 5. Cadde üzerinde gurur yürüyüşü yaparlar. Bugün ise gey, lezbiyen, biseksüel, travesti ve transseksüellerin (kısaca GLBTT diyelim) Gay Pride Parade adı verilen yürüyüşü var. Central Park yakınlarında başlayan bu yürüyüş, 5. Cadde üzerinden devam ediyor ve aşağıya doğru ilerleyerek, Christopher Sokağı’nın oralarda bir yerde son buluyor. Bill’in dediğine göre eskiden tam tersine, yürüyüş Manhattan’ın aşağısından başlar, yukarıya doğru çıkarmış. Bunun nedenini size açıklayınca, bu yürüyüşün aslında ne denli manalı ve tarihî bir etkinlik olduğunu siz de anlayacaksınız. Anlatayım: Bundan yıllar önce 27 Haziran 1969 tarihinde, bugün hâlâ Greenwich Village semtinde bulunan Stonewall barı yine polisler tarafından basıldı ve gey müşterileri psikolojik olarak taciz edildi. O gün yaşanan durum, geylerin canına iyice tak etmişti, dolayısıyla bu kez sesiz kalmadılar, barın kapılarını kapatıp, içerideki polisleri bir temiz dövdüler. Bu olay sokaklara sıçradı. GLBTT’lerden oluşan kalabalık bardan çıkıp sloganlara atarak Manhattan’ın yukarısına doğru yürüyüşe geçtiler, onlara yol boyunca yeni insanlar katıldı ve tıpkı bir kartopu gibi çoğalarak yaklaşık iki bin kişi oldular. İşte Amerikalı GLBTT’ler, en önemli haklarını bu isyan yürüyüşünden sonra yani söke söke aldılar. Nitekim o gün bugündür her haziran ayında Manhattan’da gey gurur yürüyüşü yapılır. İşe bakın ki bugün New York Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı gey polisler de aynı konvoyda diğer geylerle omuz omuza yürüyorlar. Nereden nereye değil mi...

Yürüyüşte o kadar çok konvoy vardı ki geç geç bitmediler. Saatlerce yol kenarında bekleyip, konvoyları izlemekten ayaklarımıza kara sular indi. Bu arada yürüyüş, GLBTT’leri tek bir kalıba sokmaya çalışanlar için oldukça eğiticiydi: Motosikletleriyle kortejde ilerleyen kaslı ve deri kıyafetli maço gey erkekler vardı ama tertipli giyinmiş muhallebi çocuğu kılıklı geyler de vardı, mavi yakalı işçi geyler - büyük finans şirketlerinde çalışan beyaz yakalı geyler, top modelleri andıran güzellikteki kadınsı lezbiyenler - erkeksi lezbiyenler, kadınsı gey erkekler -yaratıcı ve ilginç kıyafetler içindeki travesti ve transseksüeller, gey din adamları - gey ateistler , futbol sevmeyen geyler - gey futbol takımı oyuncuları... Birbirine zıt gibi duran bütün gey gruplar 5. Cadde üzerinde omuz omuza yürüyorlardı.

Yürüyüş kortejinin içinde sadece geyler değil, onlara destek olmak için yürüyen straightler de vardı. New York Belediye Başkanı Bloomberg ve Vali Paterson bu isimlerden sadece ikisiydi. Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da ellerine gey bayraklarını almış, gey saflarından, halkı selamlıyor. Cadde kenarlarına yerleştirilmiş demir bariyerlerin arkasında, ülke dışından ve şehir dışından bu etkinliği izlemek için gelmiş bir milyonu aşkın insan var.

Bu politikacılar yaptıklarından ne utanıyor ne sıkılıyor, ne de “ya eğer bizi de öyle sanırlarsa” gibi ucuz kaygılara kapılıyorlar. Aslında Amerika’da, aralarında, ünlü televizyoncu James Steward ve oyuncu Sean Penn’in de bulunduğu pek çok straight, fırsat bulduklarında ünlerini gey haklarını savunmak için kullanıyorlar. Çünkü onlar da fakındalar ki demokrasiye inancı olan her vicdanlı insanın, toplumun en çok haksızlığa uğrayan ve ikinci sınıf vatandaş muamelesi gören bu kesimi için de bir şeyler yapması gerekiyor. Ben durumu çok iyi açıklayamadım galiba ama saygın bir siyaset bilimci olan Baskın Oran’ın Neşe Düzel’e söylediği şu sözler meseleyi çok daha iyi açıklıyor. “Bu ülkede insanlar sadece kendi türlerini savunuyor. Diğer ezilmişleri ve dışlanmışları savunmuyor. Feministler sadece kadınları, Aleviler sadece Alevileri, Kürtler sadece Kürtleri, dinciler sadece Müslümanları savunuyor. Bu yüzden biz bağımsız sol hareketin seçim kampanyasında, ‘Kürtler eşcinselleri, eşcinseller Ermenileri, Ermeniler Alevileri savunacak’ dedik. Ezilmişlikten ve dışlanmışlıktan ancak böyle kurtulabiliriz.”
edit post

Comments

0 Response to 'Hey sen, başkalarının hakkını savunabilir misin?'