21.06.2009 - Taraf Gazetesi


İkimiz de çok açtık. Hell’s Kitchen’da Amish Market adlı bir yere girdik. Burası, Manhattan’ın diğer bölgelerinde şubeleri olan büyük bir bakkal zincirinin halkalarından biri. Sahipleri Türkiyeli ve çok kaliteli gıda ürünleri satıyorlar, iyi de iş yapıyorlar. Dükkânın sıcak yemek büfesi de var, istediğinizi seçip kabınıza koyuyor, tarttırıyor ve ağırlığına göre para ödüyorsunuz. Orada bir kenarda masa ve sandalyeler de var. Oturup yemeğe başladık. Susan, yemek boyunca, Virginia’dan gezmeye gelen ve üç gündür New York’ta bir otelde kalan görümcesi ve kaynanasından dert yandı. Onu dinleyince hay Allah dedim, 21. yüzyılda üstelik New York’un göbeğinde de gelin-kaynana-görümce çatışması yaşanıyor. Üstelik Susan’dan işittiğim hikâyeler, filmlerde gördüğüm ve abartılı klişeler diye düşünüp dudak büktüğüm gelin-kaynana çatışmalarına çok benziyor.

Aslında evet, ister tarihin derinlere inin ister uzak coğrafyalara gidin, gelin-kaynana çatışmasıyla muhakkak karşılaşıyorsunuz. Binlerce yıl öncesinde yaşamış olan zamanın önemli biyografi yazarı Plutarch’ın (Yunan ve Romalı asillerin yaşamları -Lives of the Noble Greeks and Romans) kitabına bakıyorsunuz, imparator Sezar’ın annesi Aurelia ile genç gelini arasındaki gelin-kaynana çatışmasına özel bir yer veriyor. Koreli Hyejeong Chung’un sosyolojik araştırmasına (Kaynana ile çatışmanın, evliliğe uyum sağlama aşamasında olan gelinler üzerindeki etkisi) bakıyorsunuz, dünyanın o yakasında da aşina olduğunuz manzaralara rastlıyorsunuz; Amerikalı akademisyen Deborah M. Merrill’ın kitabına (Gelin-kaynana çatışması: Onları dost ve hasım yapan nedenleri anlamak) göz atıyorsunuz, yine yabancısı olmadığınız gelin-kaynana hikâyelerine rastlıyorsunuz...

Bu sorun biraz da erkek egemen toplum yapısından kaynaklanıyor. Gelinler kocalarının ailesine kabul edilen bir çeşit evlatlık gibiler. Çünkü erkek onun ailesine girmez, o erkeğin ailesine girer. Üstelik gelinden, bu aileyle, tam olarak bir bütünlük sağlaması beklenir. Ancak bu bütünleşme süreci bir türlü istenildiği gibi yürümez. Çünkü gelin ile kaynana-görümce ittifakı arasında hiç bitmeyen yıldız savaşları yaşanır. Onlar, birbirini anlamakta zorlanan, dolayısıyla birbirine yabancı kalan iki ayrı gezegen gibidirler. Aralarında hep bir ego yarıştırma çabası vardır. Bu yarışın esas hedefi ise bir türlü paylaşılamayan evin oğlunu etkilemek ve her biri bir koldan tutup onu kendi yanlarına çekmek...

Yaşanan bu çatışmada, her iki tarafın da sorumluluğu vardır. İki taraf da birbirlerine iyi niyetle yaklaşmakta ve güvenmekte zorlanırlar. Bu tavır, çatışmanın önünü daha da açar. Anneler, evlenmek için oğullarını kendileri zorlasalar dahi, bir gün bir elkızının gelip oğullarını ellerinden almasını bir türlü hazmedemezler. Hazımsızlığın bir sebebi de annelerde gelişen “oğlum bensiz yapamaz” saplantısıdır. Bilmiyorum belki de kocalarında bulamadıkları sadakati ve sevgiyi oğullarında inşa etmeyi deniyorlar.

Nitekim, Amerikan televizyonlarında yıllardır gösterilen Everybody Loves Raymond adlı dizide olduğu gibi kaynana Marie, öz oğlu Raymond’a her zaman gelininden daha iyi olduğunu ispatlamaya kalkışır; ondan daha iyi yemek yaptığı, daha düşünceli olduğu, ayrıca içten sevdiği iddiasındadır. Marie bu özelliklerini her fırsatta vurgulayarak geliniyle anlamsız bir rekabete girer. Sex and the City adlı dizideki Charlotte’un kaynanası Bunny gibi kendilerini oğlunun sahibi sanan ve yatak odalarına bile kapıyı çalmadan girmeye kalkışan kaynanalar da var...

Gelin cephesine gelince... Gelin, kocasını ayartarak kendini ikinci plana atmaya çalışan kaynana ve görümcelere karşı boş durmaz. Bu savaşta kullanabileceği en büyük silah, karşı tarafın veremeyeceği şeyi, yani cinselliği kocasına vermektir. Bu gücünü kullanarak, kocayı görümce ve kaynanadan soğutma şansını arttırır. Stratejinin bir parçası olarak çocukları da kullanmak ve onlara taraf seçtirilmek isteyebilir. Bu nedenle kaynana ve görümceler, karşı atak yaparak çocukların kalbine girmeye çalışırlar. Çok baskın ve güçlü bir kaynana olan eski Amerikan başkanlarından Theodore Roosevelt’in annesi Sara, gelini Eleanor’un çocuklarına büyük ve pahalı hediyeler alırdı.

BEYAZ EV’DEKİ KAYNANALAR


Bu arada daha düşük yoğunluklu olsa da işin içinde damat-kaynana çatışması da var. Hatta Amerikan başkanları bile bu konuda bir hayli sorun yaşamışlar. Truman, kaynanası Mrs. Wallaceeski’den çok çekmiştir mesela. Mrs. Wallaceeski, koskoca Amerikan başkanını kızına layık göremediğini açıkça dile getirmiştir. Hatta bir keresinde kızını alıp zavallı başkanı bir Christmas günü Beyaz Ev’de yapayalnız bıraktığı bile söylenir. Ayrıca bu konuda Obama’nın tecrübesinin ne olacağı ise merak konusu. Çünkü Obama’nın karısı Michelle’in annesi, Marian Robinson, iki kız torununa göz kulak olmak için, Chicago’dan gelip Beyaz Ev’e yerleşti. Yer geniş nasıl olsa, 35 tane yatak odası var. Kaynana başlangıçta, yok ben evimi özledim arkadaşlarımı özledim diye epey bir afra tafra yaptı, ancak şimdi halinden memnun. Damadı Obama ile ilişkileri nasıl bilmiyoruz. Herhalde iyidir, Obama sevilmeyecek bir insan değil ne de olsa…
edit post

Comments

0 Response to 'Kaynana ve gelinler arasındaki yıldız savaşları'