21.06.2010  - Taraf Gazetesi

Cuma günleri, buradaki şirketlerde çalışanlar, resmî kıyafetler değil, rahat kıyafetler giyerler, bizim şirkette kıyafet konusunda herhangi bir zorunluluk yok, dolayısıyla rahatım ama bu cuma çok daha rahattım: 15 yıl önce İstanbul’dan aldığım bir pantolonum var, hâlâ saklar yazın giyerim, şalvarımsı bir modeli olduğu için çok havadar, bacaklarımı serin tutuyor. İşte bu ağarmış mürekkep mavisi pantolonun üzerine 10 dolara aldığım açık mavi, dar bir tişört giydim, altına da koyu yeşil bir spor ayakkabı: Harika görünüyordum, her ihtimale karşı resmimi çektim, okullarda rüküşlüğü anlatmak isteyen öğretmenler olursa, hiç yorulmasınlar, bu resmi öğrencilere bir defa göstersinler, herkes rüküşlük nedir hemen anlar.
Neyse onu bunu boşverelim de sevgili okurlar, meğer siz benden çok daha uyanıkmışsınız, kırk yılda bir yarım ağızla sizden yazlık istedim, bana yazlık almak yerine yazlığınıza davet ediyorsunuz. Maşallah yazlıklarınız dünyanın ve Türkiye’nin her yerinde, oralara gelmek için tonla uçak parası veremem, bana masraf çıkarmayın lütfen. Ayrıca ben East Hampton’dan yazlık istiyorum, hem New York’un burnunun dibi, hem de çok güzel, bu nedenle şehrin zenginleri de hafta sonları oraya gitmeyi tercih ediyor...
Zengin dedim de, şu bizim zenginler lokantası Cipriani’ye dönelim. Geçen hafta nerede kalmıştık.. o barmen kızda kalmıştık. O gün önüme iki litrelik koca bir maden suyu şişesi koymuştu, “bunun küçüğü yok mu” soruma “yok” demişti. “Peki, bana bunu isteyip istemediğimi sordunuz mu?” deyince de, “ama siz maden suyu istediniz” cevabını vermişti. Yapılacak bir şey yoktu, kız anlamıyordu, gözlerinin içine baka baka içimden ona beddua etmiştim. (Belki şu ana kadar başına bir şey gelmiştir.)
Bu kısa hatırlatmadan sonra yine geçen haftaya dönüyorum.
... Hah, işte Abdullahlar da geldi, lokantanın sokağa bakan yüzü açık, oradaki masalardan birine oturduk. Ben bildiğiniz gibi içki değil inek sütü içerim ama bu kez bana içki lazım, aksi halde barmen kızın yaptığını unutamayacağım. Cipriani’nin kendine özgü bir içeceği var: beyaz şeftali ve şampanyadan yapılan bellini. Sizle konuşurken belliniler de geldiiii... Başparmağım büyüklüğünde bir bardağın içinde, bir dikişte içtim tabii, biraz smoothie kıvamında ve tatlı. Bir tane daha gelsin, parası umurumda değil, geldi bir tane daha. Şimdi daha iyiceyim. Ortaya bir sürü iştah açıcı yiyecek aldık. Bir yandan Doug bir yandan Asmatönümdeki tabağıma iştah açıcılardan dolduruyorlar. Bu Abdullah hakkımda bunlara ne anlattı acaba, neden bana bu kadar hizmet ediyorlar? Aslında biliyorum, ben çok iyi bir insanım, o yüzden.
Cipriani’de ana yemekler 29 ile 40 dolar arası, tatlılar 10 dolar civarında. Şehirdeki bütün pahalı lokantaların fiyatları bu civardadır zaten, fiyatlar astronomik değil yani. Dolayısıyla her New York’lu burada az çok yemek yiyebilir, ancak her yemek yemek isteyen içeri girebiliyor mu, pek zannetmiyorum. Gelenlerin çoğu ya sürekli müşteri, ya da sürekli müşterilerle gelip de buraya alışanlar. Örneğin Doug haftada iki defa buradaymış. Geçenlerde –isim veremiyorum- zenginlerden oluşan bir Türk grubu gelmiş, ancak kaba saba bulundukları için içeri alınmamışlar; gruptakiler sinirlenmiş, görevlilere rüşvet teklif etmişler ama kapıdan kovulmaktan kurtulamamışlar. Demek ki New York’ta zenginlik sadece parayla olmuyor, burada herkesin parası var, bu nedenle önce insan gibi insan olmanız gerekiyor. Umarım Ayşe Özyılmazel bu sözümden kendi payına bir şeyler çıkarır.
Neyse, dikkatimi çekti, burada olağanüstü güzel yüzlü ve güzel vücutlu sarışın (New York’ta sarışın o kadar da bol değildir aslında) kadınlar var; doğru mu yanlış mı bilmem ama söylentilere göre Cipriani yönetimi model ajanslarıyla anlaşıp, modelleri buraya çekiyor ki onların kokusunu alan çapkın, yaşlı ve zengin erkekler buraya damlasın. Hatta mekân biraz da genç güzel ve parasız kadınların yaşlı erkekleri (şeker baba deniyor) avlayıp metresliğe adım attıkları bir yer olarak da anılıyor. Bir başka söylenti daha var, buna göre lokanta yönetimi, ünlü sanatçılara özel indirimler yaparak onları buraya çekiyor. Mesela, Central Park’daki ünlü The Gate sergisinin yaratıcısı Christo ve Jeanne Claude çifti burada çok sık görülüyormuş. Lokanta yönetimi biliyor ki zengin sınıf, bohem sanatçı ve yazarları takip etmeyi seviyor, çünkü kent zenginleri, kendi sosyal kültürlerini ve hayat sitillerini oluştururken, büyük ölçüde bohem sınıftanilham alıyorlar. Zaten Cipriani ailesinin sanatçılara ilgisi yeni değil, eski: dedelerin Venedik’te açtığı ilk barlardan Harry’s’in müşterileri arasında Ernest Hemingwayve Sinclair Lewis gibi ünlü yazarlar vardı. Hay Allah! yine anlatacaklarımı tam anlatamadım, yine yerim bitti, başka zamana...
TEK KELİMEYLE
Kemalistlerle İslamcıların 10 yıl savaşları
Düşünce kuruluşu Stratfor’un 2020 yılı tahminleri ilginç. Stratfor’a göre güçlü ordusu ve ekonomisiyle kendine güveni artan Türkiye, bölgede baskın güç olmaya devam edecek. Amerika’nın ve İran’ın Ortadoğu’daki gücü azalacak ve yerini Türkiye-İsrail ve Mısır balansına bırakacak, ancak Türkiye’nin içindeki Kemalist-İslamcı çatlağı bir 10 yıl daha sancılı ve gergin biçimde sürecek.
JP Morgan: Başkası  olma kendin ol
New York, gelecek pazar günkü Gey Onur Yürüyüşü’ne hazırlanıyor, bu nedenle pek çok şirket gibi JP Morgan da gey çalışanlarına kokteyl partisi verdi. Şirketin tepe ismi Jes Staley’in partideki şu konuşması çok alkış aldı: “Gey çalışanlarımızdan evde gey, ofiste değilmiş gibi davranmalarını istemiyoruz, zaten zamanın çoğu işyerinde geçiyor, dolayısıyla ofiste de kendileri gibi olmalılar ki verimli olabilsinler.”
Dünyaya böyle mi açılacağız
Ülkemizle iş yapan Amerikan firmalarının en büyük şikâyeti, Türkiye’deki şirketlere gönderdikleri önemli e-maillere günler sonra cevap almaları, üstelik telefon ettiklerinde aradıkları insanlar hep toplantıda oluyor. Hatırlatayım, dünyayla iş yapmanın temel ve basit bir kuralı var: gelen mesajları dikkatlice okuyarak ânında cevap vermek ve karşı tarafı gelişmelerden sürekli olarak haberdar etmek.
İşte şimdi Çin emperyalist olabilir
Dünya ekonomisindeki etkinliği sürekli artan Çin, aynı etkinliği kültür ve sanata da taşımak ve bu alandaki rakibi Amerika kadar etkin olmak istiyor. Nitekim Çinli işadamı Jon Jiang, Avatar gibi bir film yaptırmak için parayı bastırdı ve yerel değil uluslararası bir ekip topladı, hatta Empires Of the Deep adlı bu filmin konusu da yerel değil, evrensel efsanelerden ilham alınarak yazılmış.
edit post

Comments

0 Response to 'İnek sütü yerine bellini'