24.01.2010 - Taraf Gazetesi

Buranın iç mimarisi bana at nalını anımsatıyor: üst üste konmuş at nalları... Nalın açık ucunda ise sahne var. Manhattan’ın kuzey batısında yer alan Lincoln Center’ın beşinci katında, sahnenin sağ yanına denk düşen balkonun en ucunda oturuyorum, salonun en ucuz koltuğu bu... Elazığlı hemşehrim İlhan Kubilay Geçkil ile beraber Elmo’da pazar kahvaltısı yaptıktan sonra buraya geldim, yolda yağmura yakalandım, şemsiye de yok, her yerim ıslandı, o nedenle biraz huzurum kaçtı. İşte perde açılıyor, böylece Shakespeare’in Romeo ve Juliet oyununun bir uyarlaması olan bale gösterisi başlıyor. İyi olmuş bu uyarlama, Shakespeare’in karakterleri bu kez çan çan çene çalmak yerine, kelebek gibi , arı gibi, çekirge gibi yani bütün uçucu ve yarı uçucu hafif yaratıklar gibi dans edip duruyorlar. Bir ara sıkılıyorum, sahneye bakmak yerine salona bakıyorum. Orkestranın müziği eşliğinde kafamı kamera gibi aşağı yukarı çevirirken, kendimi uzay gemisinin penceresinden dışarı bakıyor gibi hissediyorum, salon bu yarı karanlıkta öyle güzel ki... Balkonların sahneye bakan yüzlerinde aralıklı olarak Zeki Müren göbeği şekerini anımsatan lambalar var.

Şu tavanın orta yerinden aşağıya doğru sarkan kocaman küre şeklindeki lambayı görüyor musunuz (biliyorum görmüyorsunuz), keşke bir yarasa olsam da par par par uçarak o lambanın üzerine konsam, lambayı sallayıp sallayıp seyircileri azıcık heyecanlandırsam, uğultu yaratsam, dansçıları da gersem, hem böylece kendilerini kollamak için seyircilere değil bana bakarak dans etmek zorunda kalırlar, ben de kendimi önemli ve etkili hissederim. Şahitsiniz değil mi içimden ne kötülükler geçiyor .

İçimden geçen bu kötücül düşünceler normal mi peki,
evet normal, çünkü her insan iyilik ve kötülüğün kombinasyonundan ibaret. İslam’a göre üzerimizde, Kirâmen Kâtibin meleklerini taşıyoruz, sol ve sağ omzumuzda ikamet eden bu melekler iyi ve kötünün yani günah ve sevabın kaydını tutuyorlar. Çünkü biliyorlar ki içimizde eylemlerimizi yönlendiren iyi ve kötü olmak üzere iki ayrı güç, iki ayrı ses mevcut. Bu seslerden hangisini dinleyeceğimiz konusunda ikirciklik yaşıyor, çoğu zaman hangisinin tavsiyesini yerine getirdiğimizin farkında bile olmuyoruz. Bu iki zıt tavsiye arasında bir denge tutturmak da ayrı bir sanat zaten, tıpkı Ying ve Yang arasında kurulu olan denge gibi.

Ying-Yang inanışına göre, karşıt güçler birbirleriyle bağlantılı ve birbirlerine bağımlıdır, gece ve gündüz, sıcak ve soğuk gibi
... Her ne kadar dünyanın doğusundakiler alakasız bulsa da biz batıda yaşayanlar bu karşıtlıklar silsilesine iyi ve kötüyü de eklemişizdir: iyi ve kötünün birbiriyle olan yakın ilişkisi, birbirine olan varlıksal bağımlılığı, birinin diğerine kolaylıkla dönüşebilirliği, Ying ve Yang formülasyonuna uyuyor...

Bazı sanat eleştirmenleri, Romeo ve Juliet arasındaki aşk ilişkisinin de bir anlamda Ying-Yang inanışını yansıttığını düşünüyorlar. Burada kadın ve erkek bir karşıtlıktır, Romeo erkek Juliet kadın, ikisi de birbirleriyle bağlantılı ve birbirlerine bağımlıdırlar ve sadece birbirleriyle varolabilirler, kurdukları bu duygusal dengeyi sürdüremeyince de ölmeyi yeğlerler.

Peki, bu dengede iyilik ve kötülüğün varlığı hani nerde? Bunun için elimizdeki feneri, Juliet’in ana babasının üzerine tutmak gerekiyor. Ana baba kızlarını yetiştiren, koruyan, üzerine titreyen ve en çok sevendir ama aynı zamanda kızlarının sevdiği erkekle yani Romeo ile evlenmesine engel olarak da Onun ölümüne yol açanlardır, burada her ne sebeple olursa olsun, bilerek ya da bilmeyerek, dost karakteri yani anne-baba, düşman karakterine dönüşmüştür.

Amerika’da giderek popülerleşen bir kavram var: Frenemy. Bu kavram arkadaş anlamına gelen friend ve düşman anlamına gelen enemy sözcülerinin birleştirilmesiyle türetilmiş, en yakınınızdaki dostunuzun aslında en büyük düşmanınız olabileceğine işaret eden bir sözcük, bir bakıma arkadaşı tarafından sırtından bıçaklanan Sezar’ın söyledigi “Et tu, Brute“(Sen de mi Brutus) deyiminin modern bir karşılığı... Sezar döneminde arkadan bıçaklamayla düşmana dönüşen dost, modern zamanlarda kendini bu kadar açık biçimde belli emiyor. Her şey aslında psikolojik bir sabotaj şeklinde işliyor, arkadaşınız sizin bütün zaaflarınızı bildiği için siz’ nasıl manipüle edeceğini ve yönlendireceğini de iyi biliyor.

Yalnız konu derin, daha sonra devam edelim mi?..  


TEK KELİMEYLE
 

New York’un gazoz intikamı

New York eyaleti yöneticileri, yedi miyar doların üzerindeki bütçe açığını nasıl kaparız diye düşünüp dururken çareyi tüketici dostu olmayan ürünleri vergilendirmekte buldular, yeni düzenlemeye göre, içinde yüksek oranda şeker bulunan gazoz çeşitlerine ve sigaraya ek vergiler geliyor.  

Mutlu haber üzücü habere karşı

Gergin politik tartışmalar, skandallar, cinayetler ve yolsuzluklar: evet medyadaki haberciler daha çok negatif konulara odaklılar, ancak mutluhaber (happynews.com) ve pozitifhaber (positivenews.org.uk) gibi internet haber siteleri tam tersini yaparak, sadece olumlu haberleri okurlarına aktarıyorlar.  

Eğlence sektörü de dışa açılsın

Lüks ürün üreten firmaların gözü, şimdi Çin ve Hint pazarında, çünkü her iki ülkede de lüks eşya tüketimi artıyor, elbette buna paralel olarak lüks lokanta ve gece kulübü ihtiyacı da doğuyor; bu işlerin erbabı İzzet Çapa’ya buradan seslenelim: dışa açılın, işe Mumbai’ye bir Kantin kondurmakla başlayabilirsiniz.  

Haiti depremi için yeni bir Live Aid

1985’te Afrika’daki açlık için yapılan ve zamanın ünlü şarkıcılarını biraraya getiren Live Aid konserinden sonraki en manalı yardım konseri cuma gecesi yapıldı, bu kez stadyum değil TV stüdyoları mesken tutuldu, sadece şarkıcılar değil film yıldızları da katıldı ve Haiti’ye yardım için telefonla para topladılar.
edit post

Comments

0 Response to 'Dostum Brutus'