13.12.2009 Taraf Gazetesi

Metrodan çıktım, aceleyle 57. sokaktaki İstanbul Café’ye doğru yürüyorum. Manhattan’ın her yanına kırmızı beyaz ve yeşil renkler hâkim. Şehir cıvıl cıvıl. Christmas geliyor, o yüzden... Kaldırımlarda Christmas dekorasyonu için taze çam ağaçları satmaya başlamışlar bile. Benim boyumdaki cılızca ağaçlar 80 dolar; fiyatlar 240 dolara kadar çıkıyor. Mağazalar ise Christmas dekorasyonlarıyla yeniden düzenlendi, indirimler başladı. Amerikalılar önceki yıllardaki kadar olamasa da alışveriş yapıyor artık, en azından geçen yıldan daha çok para harcıyorlar. Dükkânlar biraz bayram ediyor anlayacağınız. Belki de biliyorsunuzdur, burada özellikle küçük mağazalar çok zor durumda, çoğu kapanıyor. Allahtan Thanksgiving, Christmas ve yeni yıldan oluşan önemli günlerin sıralandığı bu son iki aylık sezon, mağazalara biraz nefes aldırdı. İşte böyle, Hıristiyan değil, Alevi Müslüman’ım ama şehrin bu halini, yani Christmas dönemini çok seviyorum. Bana sanki gerçekliğin sıkıcılığından uzak, masalsı bir dünyada yaşıyormuşum hissi veriyor, dinleniyorum.

Ta ta taaa... İşte lokantaya vardım. İçerinin döşemesi İstanbul’daki türkü barlara benziyor; duvarlarda kilimler, kilim kaplamalı sandalyeler. Neyse orada Abdullah Karataş’la buluştuk, Abdullah ara sıra hertaraf sayfasına finans konularında yazan bir arkadaşım. Wall Street’in bitirimlerinden, Yale mezunu... Kendisi Ahmet Altan delisi, dolayısıyla yemek boyunca bana sürekli Ahmet Bey’in yazılarından bahsetti ama hiç benimkilerden bahsetmedi... Beni de boş veriyorum, ben aslında Abdullah’ın abisi olan Fatih’ten bahsetmesini istemiştim; bu kardeş şimdi Katarlı Q-Invest’in fonlarına yön veriyor. Fatih, Fortune dergisine yaptığı açıklamada Türkiye’de yatırım sahası aradığını söylemiş. Taraf’a yatırım yapabilir. Yeni beyinleri bünyesine alan, Türkiye siyasetine ve toplumuna ciddi anlamda yön veren Taraf, demokratik Türkiye’nin en çok satan ve en çok reklam alan gazetesi olmaya aday, ileri adım atmak ve büyümek için de sadece biraz finansal kaynağa ihtiyacı var o kadar, dolayısıyla Taraf bir yatırım bankası için çok sağlam bir değer olabilir.

Bir dakika, tam burada aklıma geldi, sizce ben çok mu hayalperest biriyim? Nedendir bilmiyorum, olanlardan çok, olabilecekleri düşünüyorum hep, bu yüzden kafam proje bavulu gibi... Evet, galiba hayalperestim. Türkiye’de “hayelperest “ sıfatının neredeyse insanları küçümsemek için kullanılan bir kavram olduğunu da biliyorum ama olsun, bence hayalperest olmak güzel bir şey.

Baksanıza, hayalperest sanatçılar olmasaydı bilimadamları belki de bugün gündelik hayatımızda yaygın olarak kullandığımız pek çok nesneyi icat edemeyecekti. Uzay Yolu (Star Trek) dizisinin episodlarını aklınızdan geçirin: Oradaki açılır kapanır kapılar, dokunmatik ekranlar, plazma televizyonlar, telekonferans... Bütün bunlar bu dizide varken hayatta yoktu, bu dizden esinlenen bilimadamları bu hayalleri gerçeğe dönüştürdüler. Üstelik aradan çok fazla bir zaman geçmeden...

Demek ki önce hayal etmek gerekiyormuş. Türkiye’de ise hayal edeni hayalperest deyip küçümsüyorlar. Sosyalistlerin toplumsal eşitlik hayaline böyle yaklaşılıyor mesela, oysa ne güzel bir hayal. Ama ne yazık ki bu hayali gerçekleştirmek için önce devrim yapma koşulu var, bu koşul, eşitliği gerçekleştirilesi zor bir ütopya haline getirdi. Peki, başka ütopistler ve ütopyalarını gerçekleştirenler yok mu bizim ülkede? Said-i Nursi var: Okullar açma, gençleri buralarda okutma hayali vardı. Bugün O’nun bu hayalini Fethullah Gülen ve ekibi gerçekleştirdi. Bu açıdan Gülen de bir hayalperesttir, çünkü pek çok insanın küçümsediği bir hayale sahip çıktı ve onu projelendirip hayata geçirdi. Üstelik sadece Türkiye’de değil, başka ülkelerde de okullar açtı, buralarda yoksul çocukları okutarak, onların ve ailelerinin hayatında büyük bir fark yarattı. Sosyalistlerin eşitlik ütopyasından farklı olarak, belli bir ülke sınırı ve köşeli bir politik sistem ön koşulu getirmeden, ideallerini varolan sistem içinde gerçekleştiren bir ütopyacı oldu Fethullah Gülen (Diğeri ise çocuk köyleri projesini geliştiren Aziz Nesin’dir).

Ancak Türkiye’de herkesin hayalini kırpıp kuşa çeviren bir sistem var, bu sistem, Gülen gibi güzel hayalleri olan bir ismi sürgüne gönderiyor, hepimizi heyecanlandıran açılım ve barış hayaline, DTP’yi kapatarak köstek oluyor, ülkeyi ruhen ikiye bölerek, Kürt-Türk bütünleşmesi ve büyük Türkiye hayalini bitiriyor. Bunun sebebi, hepimiz değişirken, hayat nehrinden bir daha aynı su akmazken, bu sistemin bir türlü değişmemesi. Çünkü bu sistem, içine girdiği Faraday kafesi nedeniyle hiç bir gelişmeden, hiç bir dönüşümden ve çevrili olduğu halkın taleplerinden zerre kadar etkilenmiyor, aksine halktan ve hayattan gelen enerjiyi bir paratoner gibi geri yansıtarak toprağa iletiyor, yok ediyor.


TEK KELİMEYLE

Laik mağazalara karşı Hıristiyan cihadı


Christmas alışverişi yapan müşterilerine dinî içerikli Merry Christmas demek yerine, laik içerikli Happy Holiday-Mutlu tatiller diyen mağazalar, aşırı Hıristiyan grupları kızdırdı, bu gruplar bu mağazaların isimlerinden oluşan bir “kara” liste yayınladılar.


Amerika’yı çıldırtan seksokolik


Amerikan televizyonları adeta çıldırmışçasına hiç bıkmadan Tiger Woods haberleri veriyor, TV’ler, temiz çocuk görünümlü bu ünlü golfçunun, karısını düzinelerce kadınla aldatmasına veryansın ederken, bir yandan da adamın yattığı kadınları ekranlarına konuk edip, detayları soruyorlar.


New York’ta poşu modası


Poşu modası yazın başlamıştı, soğuklar bastırınca haliyle bu moda daha da yaygınlaştı, sokaklarda pek çok New Yorkluyu, boyunlarında poşularıyla (Araplar keffiyeh diyor) görebilirsiniz, ancak bu poşular sadece gri-beyaz ve siyah renklerinin kombinasyonundan değil, her çeşit renkten oluşuyor.


Bir Kürde gönül verdim


Brooklyn’de Kurdish Library and Museum adlı küçük bir Kürt müzesi ve kütüphanesi var, müze, Vera Beaudin adlı Amerikalı ile Madhat Kakei adındaki Kürt ressamın aşkından doğmuş, Madhat, erken yaşta ölünce, Vera ona olan aşkını yaşatmak için bu müzeyi kurmuş. 
edit post

Comments

0 Response to 'Faraday kafesindeki hayal kırıcılar'