20.12.2009 Taraf Gazetesi

Şehirli bir tarla faresi olarak, metroda tıngır mıngır gidiyorum, bir yandan da Aynur’un akşamdan dinlediğim albümünden aklımda kalan şarkıları mırıldanıyorum. Allah göstermesin, bir tanıdık beni bu halde görse, “Bu Hıdır iyice delirmiş” diyecek, aman canı sağolsun, desin. Yolculuk bittiiiiii, 34. Sokak’tan yeryüzüne çıkıyorum. Merdivenlerin tam bitiminde, solda bir havalandırma ızgarası var, hava buz gibi, evsiz (homeless) bir adam, bu ızgaranın üzerine yüzükoyun uzanmış, aşağıdan üflenen sıcak havayla ısınmaya çalışıyor. Bu tür manzaralarla karşılaşınca korkuyorum, ya ben de bir gün böyle bir ızgaranın üzerinde ısınmak zorunda kalırsam diye... Öyle ya şu anki yaşam biçiminin hiç bir garantisi yok, zaten ekonomi kötü, işinden atılan insanlar, bekârlar, evli çiftler, aileler, evlerini kaybediyor, çok çok kötü evlere taşınıyorlar. Bu insanlar altı ay boyunca işsizlik maaşı alıyor, şimdi devlet bunu bir seneye kadar uzattı, eeee ondan sonra peki? Ya ekonomi böyle giderse ve o insanlar tekrar iş bulamazlarsa ne olacak?

Şehir insanları topraksız insanlar, yani aslında toprağından ekmeğini kazanan köylüler gibi bir yere bağlı değiller, çoğumuz ekmeğimizi sahibi olmadığımız şirketlerden kazanıyoruz, nerde iş bulursak rahatlıkla oraya taşınabilen mobilize insanlarız. Bu durum biz şehirlilere hayatın nimetlerinden daha fazla nasiplenme imkânı verirken, daha fazla risk almayı da beraberinde getiriyor. Nitekim bu tür krizlerde, işini kaybetme, evini kaybetme, ilişkilerini kaybetme ve ortada kalakalma riskleri nedeniyle kaygılarımız çok daha yüksek ve yıpratıcı oluyor. Bunun yanı sıra, bir köyün sınırlarında kalmak, orada aynı insanlara bağımlı yaşamak ve onlarla bir ömür boyu muhatap olmak zorunda olmadığımız için, iyi ve kötü pek çok şeye, yani değişmeye, suç işlemeye, acımasızlığa, birbirimizle oynamaya ve yaratıcılığa daha meyilli oluyoruz. Aman neyse can sıkıcı konular bunlar, geçelim.

Amacım Muhsin ve İdris’le buluşup, George Clooney’in yeni filmi Göklerde’yi (The Up in The Air) izlemek. Midtown’ın doğusundaki AMC Loews adlı sinema zincirinde izleyeceğiz filmi.

Amaaaaan hay Allah kahretmesin, neşem yerine gelir diye düşünürken bu filim beni daha da bir bunalıma soktu. Gerçekten etkileyici ve insana çok dokunan bir film. Hayatı uçaklarda geçen, bir şehirden ötekine seyahat edip Ryan adlı profesyonel bir işten kovucunun etrafında dönüyor olaylar. Ryan, her gün farklı şirketlerde çalışan onlarca insanı işten kovarken, onların hayatında nasıl bir yıkıma yol açtığı umurunda bile değildir, nereye kadar umurunda olacak ki, işi bu. Ancak bir gün, okuldan yeni mezun hırslı ve acımasız bir genç kızın kendi şirketinde işe alınması Ryan’ın hayatında bir yıkımla birlikte bir kendini sorgulama süreci başlatır. Bu yıkımda, yeni kuşakla çarpışmanın verdiği yeniklik ve eziklik duygusu önemli bir rol oynar. Natalie adlı bu kızın şirket için önerdiği yeni management yöntemleri, Ryan’ın şirket için eski önemini kaybetmesine yol açar. Bu orta yaşı geçmiş adam da duygusal bir ilişki yaratarak ve bir yerlere yerleşmeye çalışarak yaşadığı yıkımın üstesinden gelmeye çalışır... Uzay boşluğunda dönüp duran yalnız bir yıldız gibiyken, aniden geldiği yere, memleketine, ailesine dönmeye karar verir. Ancak bu arayış süreci, O’nun dünyasında başka bir yıkıma daha yol açar. İlişki kurduğu ve sevmeye başladığı kadın, Ryan’ın duygularıyla oynar. Ryan böylece bazen ilişkilerin ne kadar güvenilmez ve sahte olabileceğini tekrar hatırlar.

Bununla birlikte yeni mezun olmanın verdiği enerjiyle işine sıkı sıkı sarılan ve kendi yeteneklerini ispat etmeye çalışan Natalie için de bu adamla tanışması bir çeşit yıkım getirir. Kendini işine ve kariyerine adaması, nişanlısını soğuk bir telefon mesajıyla kaybetmesine yol açar, bir; iş dünyasının ve hayatın okulda öğrendiklerinden çok daha farlı bir dünya olduğunu ve tecrübenin önemini keşfeder, iki. Hırsları nedeniyle acımasızlaşan bu kızın öğrendiği bir şey daha olur, tıpkı Milliyet gazetesinin başarılı finans uzmanı Kadife Şahin’in bir zamanlar bana öğrettiği gibi; aslında hiç bir şeyin bir insandan daha önemli olmayacağı gerçeği.

Sonuç olarak, bu film, bir yandan Fedex, Microsoft, Citibank, IBM gibi çok uluslu dev aktörlerle bir çeşit şirket oligarşisine dönen modern kapitalist dünyanın geldiği duruma dokunurken, bir yandan da bu oligarşiye alkış tutan, taşlayan ya da arada kalan bizleri, kendi kendimizi sorgulamaya teşvik ediyor. Biz basit bir insan ya da siyasal bir varlık olarak kendi ilişkilerimize ne katıyoruz? Sağcı, milliyetçi, dindar, liberal ya da her ne isek, bu siyasal farklılıklarımızı gündelik ilişkilerimize nasıl ve ne şekilde yansıtıyoruz? Bu fark bizi daha insancıl olamaya, koruyucu olmaya, merhametli olmaya, hoşgörülü olamaya, saygılı ve adil olmaya zorluyor mu zorlamıyor mu, işte bütün mesele bu.


TEK KELİMEYLE

New York’un Haydar Dümen’i kim


Eski New York valisiyle yatıp skandallara yol açan telekız Ashley Dupre, New York Post gazetesine yazar oldu. Seksi Ashley, köşesinde okurlarının cinsellikle ilgili sorularını cevaplıyor. İşte bir soru: “Sevgilime daha önce kaç erkekle yattığımı söylemek zorunda mıyım? Cevap: aaa ne münasebet...


Savaşma seviş sevişemiyorsan da anlaş


Obama’nın Afganistan’a asker gönderme kararı Amerika’daki bazı liberalleri kızdırdı, bu kesim Obama’ya savaşma seviş önerisinde bulunmuyor ama Talibanlarla masaya oturup anlaş artık diyorlar, gerekçeleri de şu: savaşlar artık düşmanı yok ederek değil, düşmanla anlaşarak bitiyor.


Disney’den ilk siyah prenses


Düşünün siyah bir çocuksunuz ve çizgi filmlerdeki prens ve prenseslerin hepsi beyaz, komplekse girmez misiniz, nihayet Obama çağıyla birlikte Walt Disney firmasının kafasına dank etti ve The Frog Princes (Kurbağa Prenses) filmindeki prenses karakteri beyaz değil siyah oldu.


Laik kadınlar da Harem-selamlık sever


Amerika’da sadece kadınların alındığı spor salonları var, yedi şubesi olan Health Works Fitness bunlardan biri, müşterileri ise ne aşırı Hıristiyan ne de aşırı Müslüman, aksine laik kadınlar. Onlar sadece erkeklerle aynı mekânda spor yapmak istemiyorlar, kadın kadına daha rahatlar çünkü.
edit post

Comments

0 Response to 'Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar'