19.07.2009 - Taraf Gazetesi

Geçen hafta Sybil’le birlikte Ateş Adası’na (Fire Island) gittik. Hatta o hafta başka bir yere daha gittim ama onu söylemem. Galiba bu aralar çok geziyorum... Aman ne yapayım, şehirde aynı sokaklardaki buzağı gibi dönüp durmaktan bunalıyorum... Zaten geziyorum diyorum da sanki nereye gidiyorum, şehrin sadece biraz dışına çıkıyorum, o kadar. Aman sakın ha, bana bakıp da çok para harcadığımı, çok lüks yerlere gittiğimi, bir elimin yağda bir elimin balda olduğunu düşünmeyin. Şunu söyleyeyim, bu şehirde az para harcayarak da gezmenin tozmanın eğlenmenin yolları var. Bilirsiniz, benim bazı köşe yazarları gibi hava atma derdim yok, o nedenle size masraflarımı açıkça söyleyeyim: Sabah erkenden Manhattan’daki Penn Station’dan kalkan ve Long Island’a giden trene bindim, gidiş-dönüş 19,5 dolar. Yolculuk 90 dakika sürdü. Sayville istasyonunda inip minibüse bindim, gidiş-dönüş 10 dolar. 6 dakikalık bir yolculuktan sonra minibüsten indim, buradan Ateş Adası’na gitmek üzere Pines Ferry’ye [vapuruna] bindim, gidiş-dönüş 14 dolar. Yarım saat sonra adaya vardığımızda oradaki bakkaldan aldığım hindi salamlı sandviç, 7 dolar. Bir de büyük su aldım, 2 dolar. Bir kaç meyve aldım, 4 dolar. Evden, bir plastik kap dolusu kuruyemiş ile vişneden daha küçük mor bir meyve olan blueberry getirmiştim, ikisinin ederi 7 dolar. Akşam 9 gibi adadan ayrılırken iskelenin oradaki barda bir bardak karışık meyve suyu içtim, 7 dolar. Dondurma yedim, 4 dolar. Toplam harcadığım para 74,5 dolar. Bunun 43,5 doları yola gitti... Umarım hesabı doğru yapmışımdır!

Bu gezi bana çok iyi geldi, çok yoğun ve güzel geçti bir, sanki iki haftalık uzun bir tatil yapmış gibi oldum iki, bir kaç yaş gençleştim üç, günümü planlı ve verimli kullandığım için kendimi çok iyi hissettim dört...

Peki, Ateş Adası’nda denize girebildim mi? Yokkk... Bu East Cost’un [sahillerinin] suyu buz gibi oluyor, o nedenle ben çimmemeyi tercih ettim. Watch Hill plajında kremlenip sere serpe güneşte uzandım. Plajdaki bazı erkekler ve kadınlar ise çırılçıplak uzanmıştı, benimse üzerimde Amerikan erkeklerinin giydiği türden diz kapağına kadar uzanan geleneksel ve sıkıcı bir mayo vardı. Bizim burada Avrupa kıtasındakiler gibi erkeğin orasını burasını gösteren speedo cinsinden mayolar giyilmiyor, hatırlatayım. Ben de birara mayomu çıkarmayı aklımdan geçirdim ama nerde bende o yürek...

Bu ada ilginç bir yer, çoğu bölge bataklık, o nedenle tek ya da iki katlı olan yazlık evler, kazıkların üzerine inşa edilmiş. Hatta evlerin önünden geçen yollar (yol dediysem aslında bir çeşit tahtayla kaplanmış dar kaldırım) bile kazıkların üzerine kurulmuş. Bu durum adaya kendine özgü şiirsi bir hava veriyor.

Bir zamanlar Marmara Denizi’ndeki Burgazada’da yaşadığım için küçük ada yaşamına alışığım. Ancak bu adada yaz kış yaşayabilir miyim, yok, ıhhh... Peki neden? Anlatayım: Anlamadığım bir şey var: adadaki evlerin bahçeleri uzun tahta çitler ya da bambularla çevrili, dolayısıyla birbirinden fazlasıyla izole edilmişler. Adanın pek çok yeri maki bitki örtüsü gibi çalıyı andıran kısa ağaçlarla kaplı. Ancak evlerin olduğu yerler ağaç ya da kamışlıklarla kaplı, gökyüzünü görmek zor. Bu da adadaki yerleşim bölgesine karanlık bir hava veriyor. Biraz klostrofobik geldi bana, nefesim daraldı.

Ateş adasını bir zamanlar tekneleriyle balina yakalamaya çalışan balina avcıları mesken tutmuştu. Şimdi ise geyikler... Adada bayağı bir geyik nüfusu var, hatta bu geyikler insanlara rahatlıkla yaklaşıp koklamaya çalışıyorlarmış, çünkü insan korkusu yokmuş hayvancıkların. Hiç istiflerini bozmadan rahatlıkla plajda, mahalle aralarında, iskelede, yol üstlerinde gezinip duruyorlarmış. Hindistan’da inekler burada geyikler... Nedense bana bir tek geyik bile denk gelmedi. Belki de ada o gün aşırı kalabalıktı, geyikçikler milletin sesinden gürültüsünden kaçıp, kuytu bir yerlerde kafa dinliyorlardı... Bana gele gele bizim Chris denk geldi. O da iki arkadaşıyla oradaydı. Sadece Chris değil, daha bir sürü tanıdık gördüm... Neyse geyiklere döneyim. Geyikler bu adanın sembolü olmuş. Ancak nüfusları çok artınca önlem alma gereği duyulmuş ve yetkililer kapsamlı bir nüfus planlamasına gitmişler. Bu küçük adanın doğal kaynakları sınırlı olduğu için geyik de olsa fazla nüfusu kaldırmıyor. Plan gereği dişi geyiklere doğum kontrol iğneleri yapılıyormuş. İyi aman böylece geyikçikler hamile kalma korkusu olmadan cinsel ilişkiye girebiliyorlardır artık.

Ziyaretçilerin buradaki geyikleri beslemeye kalkması, kızdırması ya da dokunması ise yasak. Bu yasağı delen olursa doğal hayatı taciz etmekle suçlanıyor ve cezalandırılıyorlar.
Bir de bizim Burgazada’nın hali geldi aklıma. Ne zaman mimozalar açsa, İstanbul’dan gelen kibar görünümlü ziyaretçiler dönüşte o güzelim mimoza ağaçlarının keskin kokulu sarı çiçekli dallarını yolar yolar evlerine götürürlerdi. Ertesi gün koklamak için... Ben de şu geyiklerden bir tane yakalayıp eve götürmeye kalksam, ertesi gün de geyik görmek için...
edit post

Comments

0 Response to 'Hindistan’ın inekleri Ateş Adası’nın geyikleri'