13.09.2009 - Taraf Gazetesi

Geçtiğimiz cumartesi öğleden sonraydı. Yola biraz geç çıkmıştık. Çünkü ikimiz de kararsız Kâsım olduğumuz için bu geziye son anda karar verdik. Haftasonu şehirde kalıp Arthur Ashe stadyumundaki Amerikan açık tenis turnuvası maçlarını mı izlemeliydik, yoksa şehir dışına çıkıp biraz çiçek böcek ve okyanus mu görmeliydik? Düşün düşün son ana kadar bekledik ve nihayet Newport’a gitmeye karar verdik. Newport Amerika’nın kuzey doğusundaki Rhode Island eyaletinde yer alan ve New York’a yaklaşık beş saat uzaklıkta olan bir kıyı kasabası. Christian’ın (Christian Connelly) çocukluğu oralarda geçtiği için Newport’u iyi biliyor, ben hiç gitmemiştim. Bakalım göreceğiz nasıl bir yermiş.

Önümüzde iki buçuk günümüz vardı: Cumartesinin yarısı, pazar ve Pazartesi. Pazartesi bütün Amerika’da tatildi. Çünkü o gün Labor Day. Yani işçi bayramı. Sizde 1 Mayıs bizde ise eylülün ilk pazartesisi.

Arabayı yol boyunca Christian kullandı
, ben iyi bir şoför değilim çünkü, ehliyet sahibiyim ama şoför müyüm onu da bilmiyorum. Bu arada Sybil’inki kadar külüstür olmasa da Christian’ın cipi de külüstür, frene basınca korkutucu sesler çıkarıyor. Aman canım ne olacak Allah’a bin şükür ayağımızı yerden kesiyor ya...

Yolda maşallah her 10 kilometrede bir otoban gişeleriyle karşılaşıyoruz. Sadece parasından değil, gişe önlerinde beklediğimiz için vakit de kaybediyoruz. Bazı gişeler, camında e-z pass adı verilen bir çeşit bandrol bulunduranlar için. Bunu bir çeşit kredi kartı gibi düşünün, bilgisayar arabanızı otomatik olarak okuyor, parayı hesabınızdan düşüp geçişinize izin veriyor. Bu gişelerde bekleme olmuyor, arabalar hızlı hızlı geçip gidiyorlar. Peşin para kabul eden gişelerin önünde ise haliyle kuyruk var. Biz de o kuyruktayız...

Bu arada Christian söylenmeye başlıyor. “Bu ülkede otoyolları en berbat eyaletler, otoyollara en çok gişe koyup para kazanan eyaletler. Bu aldıkları parayla bari biraz şu yolları tamir etseler” diyor. Dediği çok doğru. New York ve New Jersey eyaletlerinin yolları dökülüyor. Buna rağmen harami gibi otobanlarda habire para kesiyorlar. Zaten New Jersey yolsuzluk konusunda adı çıkmış bir eyalet. New York deseniz dini imanı para olan bir eyalet.

Obama’nın sayesinde yolların bakımı yapılıyor


Yalnız bir şeyi söylemekte yarar var. Yol üzerinde pek çok yerde yol bakım ve köprü inşaatları gözünüze çarpıyor. Sağolsun Obama sayesinde oldu bunlar. Adamcağız bütün eyaletlere para verdi ve “alın yıllardır tamir etmediğiniz, geliştirmediğiniz alt yapı yatırımları için harcayın” dedi. Demek ki o paralar harcanıyor.

Neyse Connecticut eyaletine girdiğimizde yollar düzeldi ve kaymak gibi oldu. Üstelik bu yollarda önünüzü zırt pırt kesen gişeler de yok. Bir yerde durup benzin aldık. Birer dilim de pizza yedik. Yanında da vitaminli sularımızı içtik. Bu arada Christian bildiği bir bed and breakfast (bir çeşit pansiyon) tarzı oteli aradı ve yer ayırttı, hay Allah yer varmış. Genellikle haftasonu çok zordur yer bulmak. Neyse yine arabaya bindik ve gaza bastık gidiyoruz. Hava kararmıştı. Gökyüzünde Ay o kadar güzeldi ki kocaman bir gümüş tepsi gibiydi. Üstelik bir ara tam yolun orta yerine denk geldi. Her şey dekor gibiydi. Camı biraz açtım, ormandaki ağaçlarla sevişerek gelen mis kokulu hava içeri süzüldü. Serinlik ne güzel...

Christian Lionel Richie’nin hit şarkılarından oluşan CD’yi koydu. Ah hepsi de benim lisede âşık olup olup dinlediğim şarkılar. İlk şarkı Diana Ross’la yaptığı bir duet: Endless Love (Sonsuz Aşk). Aman Allah’ım kendimi tutamadım ve düete ben de katıldım: “Aşkım, hayatımda bir tek sen varsın, doğru olan tek şey... Benim ilk aşkım sensin... Aldığım her nefestesin, attığım her adımdasın. ... Seninle bütün hayatımı paylaşmak istiyorum.” Şarkıya eşlik ederken bir ara Christian’a döndüm, bana hiç de iyi bakmıyordu. Sesimi anında kestim.

Ohooo geldik işte Newport’a. Epey uzun olan The Claiborne Pell köprüsünden geçiyoruz. Kasaba karşı kıyıda. İnanamazsınız, başkan Obama sırf benim için köprü direklerine renkli lambalarla “Ne mutlu Kürdüm diyene” yazdırmış... Şaka yapıyorum tabii inanmayın... Bu arada yerim kalmadı, Newport’un içini haftaya anlatırım artık. Kusura bakmayın bu yazı belki biraz boş ama bence hoş bir yazı oldu. Ne dersiniz?
edit post

Comments

0 Response to 'Newport’un yollar taştan...'