16.05.2010 - Taraf Gazetesi

 Bu satırları yazarken bir yandan da Oolong adlı bir tür bitki çayı içiyorum. 100 paketlik bu çayın kutusunu kaça aldım biliyor musunuz, 1,5 dolara. Nereden aldığımı merak ettiyseniz bu yazıyı sonuna kadar okumalısınız, çünkü cevabı satırların arasında bir yerlere yerleştirdim.
Geçen pazar günüydü, o gün için hiçbir plan yapmamıştım, öğlene doğru dışarı gidesim geldi, çıktım gittim... Spor ayakkabı bakabilirdim mesela. 18. Sokak ile 5. Cadde’nin kesiştiği noktada tam H&M’in yanında Daffy’s adlı bir mağaza var, oraya gittim. Belki söylemişimdir, bu mağazada, dizaynır ürünler çok ucuza satılıyor, giysiler pek işe yaramıyor ama tam ağzımın tadına göre spor ayakkabıları burada bulabiliyorum, fiyatlar 20-35 dolar arasında değişiyor, eski sezonun malları ama olsun, ne fark eder...
Ancak o gün Daffy’s’de kafama göre bir ayakkabı bulamadım, hava rüzgârlıydı, olsun bana kâr etmez, benim içimdeki rüzgâr daha kuvvetliydi, alıp başımı gitmeli, biraz yürümeliydim, yürüdüm de...
Aşağılara doğru yürüye yürüye West Houston Sokağı’na geldim, karnım çok acıkmıştı, canım bir İtalyan lokantasında chicken parmesan yemek istedi. İtalyan mahallesi Minik İtalya’ya (Little Italy) çok yakın biryerdeydim, belki oraya gidebilir ve karnımı doyuracak iyi bir lokanta bulabilirdim. Yolun karşısına geçip sola döndüm ve Doğu Nehri’ne doğru yürümeye devam ettim, nihayet Mulberry Sokağı’na gelmiştim. Sağ yaparak sokaktan içeri girdim, bu sokak aşağıya, Çin Mahallesi’ne kadar gidiyor, yol boyunca sağlı sollu lokantalar var... Minik İtalya burası. Anneler Günü nedeniyle etraf kalabalık, herkes annesiyle dolaşıyor. Aslında Amerika’daki tek minik İtalya burası değil, her şehrin nasıl bir Çin Mahallesi varsa bir de İtalyan Mahallesi var ve pek çoğu da Little Itally olarak anılıyor. Örneğin San Diego, Baltimore ve Chicago, Little Itally’si olan şehirlerden. Eski kentim Boston’da da lokantalarıyla ünlü bir İtalyan Mahallesi vardı ama o mahalle Little Italy olarak değil, North End olarak anılıyordu.

Lokantalar dışında bu mahallenin İtalyanlığı pek kalmamış aslında
, fark edilir yoğunlukta bir İtalyan nüfusu yok. Bunun sebebi var: İtalya’dan Amerika’ya 1876’larda başlayan kitlesel göçler, 1970’lerde kesildi, çünkü İtalyan ekonomisi düzelmişti ve insanlar eskisi gibi Amerika’ya göç etmeye heves etmiyorlardı. Dolayısıyla yeni gelen İtalyan göçmenlerin iş ve kalacak ucuz yer buldukları New York’un İtalyan Mahallesi artık yeni göçlerle beslenme şansı bulamıyordu. Sonuçta bu mahalleye, New York’a taşınan başkaları sızdı ve bölgenin etnik yapısı değişti. Ancak buradaki lokantaların sahiplerinde ve onların işletme anlayışında bir değişiklik olmadı. Örneğin aynen Kapalıçarşı’daki gibi kapı önlerinde biri duruyor ve sizi lokantaya çekmeye çalışıyor. Amerika’da alışık olmadığım bir şey, hiç de sevmediğim bir şey, bir esnafın bir şeyi seçmem konusunda aklımı çelmeye çalışması hiç hoşuma gitmiyor.
Seç ki seçesin, bir sürü lokanta var, hangisi iyidir bilmiyorum, dışarıda yemek yiyeceksem ya bilen birine sorarım ya da internetten bakarım, ancak bu defa her ikisini de yapamadım, kedi kendime piyango oynadım ve Grotta Azzurra diye bir lokantaya dalıverdim.
Şık ve belli ki eski bir lokantaydı, oturduğum masanın karşındaki barda kocaman bir TV vardı ve sürekli McDonald’s reklamları dönüyordu. Kendime iştah açıcı olarak, kızarmış ekmek üzerine sarmısak, taze domates, reyhan otu ve zeytinyağı konulan Bruschetta ısmarladım. Fiyatı altı dolar, ancak ekmeği çok kötüydü; ardından, kızarmış tavuk bifteği üzerine domates sosu ve eritilmiş peynir, yanına pesto soslu makarna olan chicken parmesan tabağı aldım, 19 dolar da o tuttu. Herhalde sizin nazarınız değdi, bugüne kadar yediğim en berbat yemeklerden biriydi, daha doğrusu yemediğim. Paket yaptırdım, bundan akşam değil olsa olsa yarına öğlen yemeği olur dedim. Neyse, vergisidir, bahşişidir derken, hesap 30’u geçti 40’a dayandı. Oradan çıktım, bari bir cannoli yiyeyim de kendime geleyim dedim. Ferrara adlı İtalyan tatlı ve kurabiyeleriyle ünlü bildiğim bir yer vardı, önündeki uzun kuyruğu görünce, vazgeçtim, başka bir pastaneden dört dolar verip, içinde krema olan ve görünüş olarak iki ucu açık sigara böreğini andıran bir cannoli aldım. Cok para, üstelik kremayı saran kabuk kısmı çok kalın ve sertti. Allahım yiyecek konusunda ne bahtsız bir gündü. Haftaya Minik Çin’deyim, çayı oradan almıştım:))


TEK KELİMEYLE


Uy Zara koydun benu dara

New York’ta toplam altı mağazası olan İspanyol giyim markası Zara, New Yorklulardan çok New York’taki turistlere satış yapıyor. Nedeni aşikâr; giysiler, genişçe olan Amerikalıların değil, sıska Avrupalıların vücut ölçülerine göre dizayn edilmiş. Örneğin geçenlerde, 5. Cadde’deki Zara’ya girdim, extra-large gömlekler bile bana dar geldi. Alışveriş girişiminden çıkardığım fesat sonuç ise şu oldu: Zara, fizikî ayrımcılık yapıyor.


İsa’dan Said Nursi’ye herkes twitter’de

Sosyal paylaşım sitesi Twitter’de hayatta olan olmayan herkes var: Said Nursi’nin twitlerini okumak için kabul almanız lazım, Hz. İsa çok espritüel: “Bugün hava güzelmiş, Hawaii’ye doğru yürüyüşe çıkabilirim” diyor, Hz. Meryem ise “insanların aşka düşmesinde yer çekiminin bir suçu yok” diye yazmış... Ancak 16’lık popçu Justin Bieber (resimdeki), 2,5 milyona yakın takipçisiyle kutsal isimleri sollayıp en popüler twitçi oldu.


“Bazı hayvanlar diğerlerinden daha eşittir”

Amerikan bağımsız basını, 22 yaşındaki Kuzey Iraklı gazeteci Sardasht Osman’ın 4 mayıs tarihinde kaçırılarak öldürülmesi olayına geniş yer verdi. Sardasht, yolsuzluğa batmış Barzani hükümetini çok sert eleştiriyordu, hatta Orwell’ın Hayvanlar Çiftliği adlı kitabından esinlenerek yazdığı makalede, Barzani ve Talabani ailelerini kastedip: “Hayvanlar eşittir ancak bazıları diğerlerinden daha eşittir” demişti.


Ölümümden kimse kârlı çıkamaz

Ölüm çok acı bir şey ama çoğu zaman ölenin bıraktığı miras, geride kalanları sevindiriyor. İşte bu soğuk gerçeğin farkında olan bazı zengin Amerikalılar malvarlıklarının çoğunu halk yararına iyi işler yapan kurumlara miras bırakıyor. Zengin olmayanlar ise, eğer evleri varsa, bankaya ipotek edip karşılığında ölene kadar para alıyor ve harcıyorlar, ölünce de ev, alacaklı bankaya kalıyor, çoluğa çocuğa değil.

edit post

Comments

0 Response to 'Minik İtalya’da nasıl kazıklandım'