30.05.2010 - Taraf Gazetesi

New York Belediye Başkanı ve Amerika’nın sekizinci zengin adamı Michael Rubens Bloomberg ile geçtiğimiz pazar günü bir kahvaltı yaptık. Orada yaşananları dar bütçeyle yapılmış bir belgesel film gibi anlatacağım size. Merak etmeyin sıkıcı bir belgesel olmayacak, Allaha çok şükür olayın içinde ben varım.
Kahvaltı, sabah 9,5’taydı, ben 5’te kalktım, sporumu yaptım, sonra süslenip püslenip 49. Sokak ve 2. Cadde’nin kesiştiği noktada yer alan Şipşak Lokantası’na gittim. Bu lokantaya hiç gitmemiş, sadece birkaç kere önünden geçmiştim, nasip bugüneymiş. Kapının önünde bizim Türkiyeli gazetecileri gördüm, orada durmuş birbirleriyle konuşuyorlardı, kaşlarımı şöyle bir kaldırıp dudak uçlarımı aşağıya sarkıtarak onları süzdüm (şaka şaka hiç öyle yapar mıyım) içeri geçtim. Lokantanın orta bölümdeki dört masa birleştirilip tek masa haline getirilmiş, etrafında ise Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu’ndan (TADF) olduklarını düşündüğüm kravatlı beyler oturmuş. Dikkatinizi çekmiştir başlığında Türk olan etkinliklere şimdiye değin pek katılmıyordum, Kürdüm ya kendimi rahat hissetmeyeceğimi düşünüyordum, o nedenle kim kimdir pek bilmiyorum ama şu an masanın başındakiler kimdir diye de merak ediyorum.
Beni meraklandıran kravatlı beylere yanaşmadan evvel göz kameramı şöyle bir etrafa çevirdim: Bazı masalarda, büyük bir tabağın içinde dörde bölünmüş simitler var, bazısında yok... ortama alışmak için, ayakta dikilip Zaman gazetesinin New York muhabiri Mehmet Demirci ile konuşmaya başladım. Sabah kahvaltı etmemişim, kan şekerim düştü galiba, o nedenle Mehmet’in dediklerinin üçte ikisini ya anlıyorum ya anlamıyorum, belki de üçte üçünü anlayamıyorum. Ancak şunu biliyordum ki kendime bir iyilik yapmalı ve mideme bir şeyler yollamalıyım, simitler de bayağı güzel görünüyor, canım çekti, hatta bir an gözüm döndü, yan masaya doğru eğildim ve babamın simidiymiş gibi bir parça simit alıp ağzıma attım. Geç kalmıştım, ancak simitçiği çiğnerken “pardon bir parça simit alabilir miyim?” diyebildim; masadakilerin bana bakışları bir tuhaftı, aldırmadım. Ah inanmıyorum, biri bir bardak çay getirdi bana, ne kadar iyi bir insan, çayımı içtim ve kendime geldim, şimdi işbaşı yapabilirim artık. Hemen o kravatlı beylere yanaştım ve elimi uzatarak, “selam ben Taraf gazetesinden Hıdır Geviş, siz kimsiniz?” diyerek tek tek tokalaştım hepsiyle, ne yapayım, baktım başka türlü kimse kimseyi kimseyle tanıştırmıyor.
Şu andan itibaren belgesel gözlemlerimi biraz montajlı ve atlayarak gitmeliyim, köşemin sonuna geliyoruz çünkü . Neyse efendim New York Belediye Başkanı Bloomberg siyah bir ciple geldi; gazeteciler flaşları patlatmaya başladılar, meslektaşlarım çok panik, bense çok sakinim ama Bloomberg’le tanışacağım için biraz heyecanlıyım. Pek çok New Yorklu gibi ben de Bloomberg’i çok seviyorum, yanlış anlamayın, sahip olduğu 18 milyar dolarlık servetten dolayı değil, adamcağız benim hiç sevmediğim Cumhuriyetçi Parti’den ama New York’a çok güzel hizmet veriyor, ayrıca bağlı olduğu partisinin aksine oldukça liberal ve açık fikirli biri. Neyse, Bloomberg yaklaşıyor, toplantının sahibi benmişim gibi onu karşılayıp “hoşgeldiniz” diyorum, sonra TADF Başkanı Kaya Boztepe onu alıp, birleştirilen masanın orta yerinde, duvar kenarına oturttu. Masanın üzerinde reçel, meyve suları, beyaz peynir, kaşar peyniri, içi boş tabaklar, beyaz kumaş peçeteler, iri ve ağır çatal bıçaklar vardı. Belli ki torpilli bir masaydı bu, çünkü üzerinde daha çok şey vardı, o halde be de o masaya oturmalıydım, oturdum da, hem de başköşeye, bunu hak etmiştim, çünkü ben çok iyi bir insanım. Bloomberg Türkiye’nin Doğu-Batı arasında çok stratejik bir köprü ülke olduğunu söylerken, kulağım onda gözüm ise şef Orhan Yeğen’in hazırladığı ve sırayla masaya konan ıspanaklı poğaça (inanılmaz lezzetli poğaçalardı), menemen, börek, sucuklu yumurta ve tepside ıspanaklı yumurtadaydı. Ispanaklı yumurta ve menemen çok uzaktı, uzanamadım. Bu arada Bloomberg’in gelme amacı TADF aracılığıyla Türkiye toplumuna saygı ve sevgilerini sunmaktı. Sonradan aramıza New York Başkonsolosumuz Mehmet Samsar ve Washington Büyükelçimiz Namık Tan da katıldı. Musevi dininden olan Bloomberg, Türkiye’nin İsrail’in dostu olduğunu vurguladı, ünlü müzik yapımcısı Ahmet Ertegün’le Türkiye’yi ziyaretlerinden bahsetti ve Koç Müzesi’nden çok etkilendiğini anlattı. Haftada yedi gün, geceyarılarına kadar çalıştığından söz eden Bloomberg, “bu tempoyu kaldırmayı göze alacak insana görevimi hemen devredebilirim “dedi, ben de el kaldırıp “adayım” diye karşılık verdim, görev mörev devretmedi, sadece gülümsedi. Off anlatacak o kadar çok şey var ki, burada kesmeliyim, unutmadan, CHP başkanlığına hemşerim Kemal Kılıçdaroğlu seçildi ya bizim ailede bayram var, Kılıçdaroğlu’ya başarılar diliyorum.

TEK KELİMEYLE


Aslan parçası Cemil Çiçek

Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, geçen pazar New York’ta yapılan Türk Günü’ne eşi Gülten Hanım’la katıldı. Cemil Bey kısa boyu, gözlükleri, açık alnı ve beyazlamış saçlarıyla çok tonton biri ama sahnede konuşunca aslan kesiliyor; kalın ses tonu, sağ elini yukarı kaldırıp hafifçe yerinde tepinerek konuşması bana eski devrimcileri anımsattı. Gülten Hanım da çok sempatik ancak gözlükleri Semra Özal’ınkilerden daha büyük, neredeyse dalgıçlarınki gibi.

Edibe Sözen’le yıllar sonra

AK Parti İstanbul Milletvekili Edibe Sözen’i tanırsınız, keskin zekâsı ve yenilikçi yönüyle AKP için önemli bir isim. Edibe Hanım’la yıllar sonra New York’taki Türk Günü’nde karşılaştım, gördüğünüz gibi sevinçten ağzım kulaklarıma vardı, bu karşılaşma iyi oldu, hasret giderdik, kendisi üniversiteden hocamdır, onca yıl geçmiş hâlâ çok genç ve çok bakımlı. New York’u pek sevmiyormuş, “çok kalabalık” diyor...

“Soydaş” siyasi literatürden çıkarılsın

Ahmet Davutoğlu’nun dış temsilciliklerimize, “diasporayla iyi ilişkiler kurun” mesajı vermesi pek algılanmamış, çünkü Türk Günü’nde konuşan bazı bürokratlar her zamanki alışkanlıklarıyla “Soydaşlarım ne mutlu Türküm diyene” dediler. Oraya gelen Türkiyeli Kürtler, Ermeniler ve Musevilerin bu ırkçı sözcük karşısında ne hissedebileceklerini tahmin edersiniz; işte bu nedenle bu sözcük literatürden çıkarılmalı.

Türk Günün’deki jönler

Türk Günü’nün en jön erkekleri, AKP Mardin Milletvekili Cüneyt Yüksel ile Brooklyn’deki Fatih Camii imamı ve Amerika Müslümanlar Birliği Başkanı Fatih Demirci’ydi. Cüneyt Bey (resimdeki) gür siyah saçlarını briyantinleyip arkaya yatırmıştı; kendisiyle daha önce de görüştüğüm için biliyorum, o gün de her zaman olduğu gibi jilet gibiydi. Fatih Bey ise uzun boyu ve fit vücuduyla, mankenlik teklifi almış olabilir.
edit post

Comments

0 Response to 'Bloomberg’le kahvaltı'