İnsan her şehri olduğu gibi bu şehri de içinde kaldıkça, şehrin yerlileriyle haşır neşir oldukça seviyor. Açıkçası Montreal’e ilk vardığımda hava biraz kapalıydı ve ben kente pek ısınamamıştım, ne zamanki bu kentte yaşayanlarla tanıştım, onlarla gezip tozdum, güldüm eğlendim, işte o zaman Montreal’i sevmeye başladım. Tanıdığım Montreallilerden biri de İrem Bekter’di. İrem’le gündüz saat 11:30 gibi, şehir merkezinin kuzeyine denk düşen İtalyan mahallesi Petite İtalie’de buluşmaya karar verdik. O gün sabah 5:00’te kalktım. Ben tuhaf bir insanım, tatilde bile horozlar öter ötmez uyanıveriyorum. Horoz kent merkezinde ne gezer demeyin, benim kafamın merkezinde de yerli yersiz öten birtakım horozlar var...
Şanslıyım, ferah, geniş ve güzel bir otel odasındayım. Yatağımın üzerinde birkaç defa gerinip, derin derin nefes aldıktan sonra aniden aşağıya zıpladım ve banyoya geçtim. Duşumu aldım, dişlerimi fırçaladım, yüzüme nemlendirici kremimi sürdüm, koltukaltı deodorantımı sıktım, tişörtümü, şortumu ve spor ayakkabılarımı giyinip dışarı çıktım. Pek bir yer açık değildi, aç karnına yürümeye başladım, sokaklarda da henüz kimse yok. Önce aşağıya yani eski Montreal denen yere doğru yürüdüm, orada arnavutkaldırımlı yollar var, bu yolları çevreleyen kafeler erken olduğu için henüz açılmamışlar, ancak sonraki günlerde başka saatlerde buraya tekrar geldim, bu kafelerde oturmak çok güzel. Ayrıca Montreal Kanada’nın Fransızca konuşulan kesimi olan Quebec’te yer alıyor, işte bu Fransızlık nedeniyle, buranın çörekleri, tatlıları çok güzel, ye ye doymuyorum. Hele Sainte-Catherine üzerindeki Le Saloon Bistro Bar adlı mekânda Key Lime pie yedim ki tadını hâlâ unutamıyorum.
Şehirde oldukça yaygın olan Starbucks gibi bir zincir var, ismi Second Cup ve ürünleri de Starbucks’ınki gibi bayat ve mide kaldırıcı değil, çok taze, çok lezzetli ve çok da çeşitli. Buradan nefis taze bir croissant ve kahve aldım, sonra da tekrar geldiğim yöne geri döndüm. Dönüşte Montreal City Hall’un önünden geçtim, tıpkı masallardaki şatolara benziyor. Bu yapının bir de kulesi var; insanın Rapunzel olası ve o kuleye çıkıp eğer varsa saçlarını aşağı sarkıtası geliyor, belki güzel bir Montrealli tırmanır da yukarı çıkar diye. Ama ben o kadar bahtsızım ki saçlarıma tırmansa tırmansa karıncalar tırmanır.
Neyse otelime geldim, tekrar duş aldım ve bir takisiye atlayıp İrem’le buluşmaya, Café Epoca’ya gittim. Sözde iyi bir kahvaltı yapacaktım ama, “İrem, benim canım tatlı bir şeyler istiyor, yumurta mumurta yiyemem” dedim. İrem de bir tür çikolatalı meyveli crepe tavsiye etti, onu yedim, çok beğendim.
İrem çok sıcak biri, hemen kanım ısındı, sanki Onu yıllardır tanıyormuşum gibi yanında çok rahattım... Konuşmaya başladığında İrem, biraz hayranlıkla dinliyorum, bir kere İngilizceyi İngiliz aksanıyla konuşuyor, bu benim çok hoşuma giden bir şey bir, ikincisi İrem’in inanılmaz bir hayat hikâyesi var.
İrem de, Montreal Jazz Festivali’nde sahne aldı, ne yazık ki onu izleyemeden Türkiye’ye geçmek zorunda kaldım, ama İrem’in sanatını öncesinden bildiğim ve çok sevdiğim için kendisiyle tanışmak istemiştim. Hatta diyebilirim ki bu Türk asıllı sanatçı benim Montreal’deki asıl starımdı. Çok güzel bir sesi var, bu sesten Arjantin folklor müziğini dinlemek harika, üstelik İrem, sahnede dans ve oyunculuk yeteneklerini de kullanıyor, böylece bir çeşit folklorik dans-opera çıkıyor karşımıza.
İrem küçük bir kızken çok iyi bir yüzücüymüş, çok da asiymiş. “Hatta tam bir erkek Fato’ydum” diyor. Daha yedi yaşındayken teknenin tepesine çıkar, denize çivileme atlarmış, yüzmeye başlayınca çok açılır, uzaklara gider, bu yüzden de anne babasından azar işitirmiş. Sekiz yaşına geldiğinde ressam olan annesi ile birlikte uzaklara, Londra’ya taşınmışlar. Elmhurst Ballet High School of Camberley adlı lisede klasik dans okumuş İrem. Daha sonra da eğitimini Royal Academy of Dancing’de devam ettirmiş, ardından Webber Douglas Academy of Dramatic Arts’da tiyatro ve müzik dersleri almış. Geçmişte uzaklara yüzen bu kızın uzak ülkeler arası yüzme serüveni bitmemiş, bu kez Las Vegas’da bir müzikal showda önemli bir rol almış. Dört yıl Meksika’da yaşamış, 1984 yılında ise Arjantin’e taşınmış. Orada müzikal komedilerde\ TV dizilerinde ve beş ayrı filmde rol almış. Sonra Arjantin folkloruna ilgi duymuş. Hatta bu konuda uzmanlaşmış ve dersler bile vermeye başlamış. İrem 2001 yılında Arjantin’deki büyük ekonomik buhranın ardından Kanada’ya taşınmış ve sanat macerasına orada devam etmiş. Şu günlerde farklı uluslardan sanatçıların oluşturduğu bir grupla albüm hazırlıyor ve davet edilirse Türkiye’ye gelip konser vermeyi çok istiyor.
Comments
0 Response to 'Uzaklara yüzen küçük kız'