showtvnet.com

Kendi ebatlarımdan daha küçük bir yumurtanın içine hapsedilmişim, nefes almakta güçlük çekiyorum, boğulacak gibiyim, çırpınmaya, kabuğu kırıp dışarı çıkmaya çalışıyorum ama nafile, değişen hiç bir şey yok. Deken, yumurta kabuğu şeffaflaşmaya başlıyor ve ailemizin en miniği olan, yeğenim Duygu’nun gülümseyen yüzüyle karşılaşıyorum. İşaret parmağının dirseğiyle tak tak kabuğa vurmaya başlıyor, sanki hakikaten orada olduğuna inanmamı, şaşkınlığimı ve korkumu üzerimden atmamı istiyor gibi. Nitekim onun varlığı gerçekten de beni rahatlatıyor. Derken kabuğun üzerinden yanaklarımdan öpmeye başlıyor: bir öpücük, iki öpücük… Duygu’nun o sevgi dolu öpücükleri uzadıkça yumartanın kabuğu çatlıyor ve ben bu azap verici esaretten kurtuluyorum. Daha doğrusu şöyle söyleyeyim: bu ağır uykudan nihayet uyanmışım. Ancak biraz geç uyanmışım, o sabah işe geç kaldım çünkü.

Bugünlerde bu tür kara rüyalardan pek görür oldum. Buralarda yani New York'da hayat hiç de iç açıcı değil çünkü. Neticede sürekli etrafımdaki birileri işinden oluyor, işi olanlar ise ya işimizden olursak ne yaparız sonra diye düşünüyor. İnsanların ağzının tadı tuzu pek yok yani.

Hepimiz Obama yönetiminden kısa zamanda bir mucize yaratmasını bekliyoruz. Bu duruma kim daha kaç ay dayanır bilmiyorum. Obama çok çalışıyor, bu konuda hiç kuşkumuz yok, ancak ekonomik çözüm için atılan her adım, sudaki bir balığı yakalamaya çalışmak gibi, tam çözüm bulunuyor diye ümitlendiginizde çözüm yine elden kaçıyor. Artık en güvendiğim ekonomistlerin söylediklerine de de güvenmemeye başladım. Öyle bir haldeyim ki aslında hiç bir şeyin tahmin edilemeyeceğine bile inanmaya başladım. Bir zamanlar fikirlerine tapılan Amerikan Merkez Bankası eski başkanı Alan Greenspan’in düştüğü durum aklıma geliyor ister istemez. Son finans kriziyle ilgili olarak senatoda sorgulanırken “Bilemiyorum, o zamanlar durumun bu noktaya geleceğini hiç tahmin edememiştim” demişti. Demek istediğim şu ki şimdilerde herkes ekonominin geleceğiyle ilgili bir tahminde bulunuyor ama aslında herkes biraz bilimsel loto oynuyor, kimin tahmininin tutacağını ise zaman gösterecek.

İşte tıpkı yukarıdaki kara rüyada anlatmaya çalıştığım, zor günlerde morali yüksek tutmanın en etkin yollarından biri, yakınınızdakilerin size sunduğu sevgi. Çünkü sevgi görmek, galiba insana güven de kazandırıyor. Baksanıza Duygu’nun öpücükleri, hiç bitmeyeceğini sandığım o kabustan beni uyandırdı. O nedenle, bazen yanağınızdaki samimi bir çocuk öpücüğü, sırtınızda şevkatle dolaşan bir dost eli ve sizi saran bir akraba kucağı, içinizde sizi yiyip bitiren bütün toksinleri çekip alabilir.

Geçen gün arkadaşım Sybille, East Village’de oldukça namlı olan, Mamoun’dan tanesi 3 dolara falafel sandeviç (bir çeşit iri nohut köftesi, domates ve marulla birlikte pita denen yufka ekmeğinin içine konuyor üzerine de tahin sosu dökülüyor) aldık (Aslında bu şehirde 5 dolardan asağı sandeviç bulmak zordur ama, bulduk işte) ve o buz gibi havada sokaklarda hem yürüdük, hem konuştuk, hem de gerçekten lezzetli falafel sandeviclerimizi yedik.

Neyse ben Sybil’e yukarıda sizle paylaştığım ruh halimden ve düşüncelerimden bahsettim. O da bana, “balım benim, kucaklaşma partisine (cuddle party) katılmalısın. İçin fena kararmış senin, iyi gelir.”

Bu kız yine kafamı karıştırmıştı. “Nasıl yani?” dedim, “soğukta sıcak bir kahve içmek nasıl iyi geliyorsa kucaklaşma partileri de insana öyle iyi geliyor işte” diye yanıtladı beni. Evet galiba Sybil haklıydı sıcak bir kucağa ihtiyacım vardı. Şimdi diyeceksiniz ki ”Hıdırcım Sybil seni niye kucaklamıyor?” Cevaplayayım: Biz New York’un okumuş yazmış insanları aslında ne kadar cana yakın görünsek de bayağı soğuk ve mesafeliyiz, kimse kimsenin iç işlerine fazla dalıp kendini yormak istemez, üstelik birbirimize dokunmayı da fazla sevmeyiz, adetimiz öyle. Dolayısıyla bu şehirde eğer paranız varsa, bedeli neyse ödeyip, en iyi yemeği yiyebilirsiniz, şunu bunu satın alır kendinizi memnun edebilirsiniz ama sıcak bir kucağa da hasret kalırsınız, çünkü bu ne parayla satın alınacak bir şey ne de bedavadan kolayca bulunabilecek bir şey… Ama kucak partisiiii… hakikaten iyi bir çözüm olabilir…

Gidin kucak partisinin internet sitesine (cuddleparty.com), orada kendiniz de göreceksiniz netekim. Bu fikri ortaya atıp, 2004 yılında ilk kucak partisini organize edenler de aynı nedenden dolayı böyle bir şeye kalkışmışlar. İnsanların birbirleriyle vücut teması yoluyla, hiç bir seksüel amaç içermeden kucaklaşmalarını ve pozitif enerji alışverişinde bulunmalarını sağlıyorlar. Partileri, kısa bir eğitimden geçen herkes, kendi evinde düzenleyebilir. Gelenlerden 20-30 dolar civarında bir para alıyorsunuz, organizasyona destek olsun diye. Evinizin büyüklüğüne göre kaç insane ağırlayacağınıza karar veriyorsunuz. Kadınlı erkekli, gayli lezbiyenli misafirler gelirken pijamalarını da getiriyorlar. Parti öncesi pijamalar giyiliyor… Uyuşturucu yasak, alkol yasak, sigara da yok, yani tam bana göre . Orada istediğiniz insanları kucaklıyorsunuz. Hatta toplu kucaklaşmalar da oluyor, ortaya çıkan manzara, sıcakta birbirine sokulan şeker koyuncukları ya da birbirlerinin üzerine çıkarak uyuyan ponpon köpek eniklerinin durumunu anımsatıyor. Bence çok hoş manzaralar bunlar.

Sizler de Türkiye’de bu tür partiler düzenleyebilirsiniz diyecegim ama… Türkiye’de zaten insanlar birbirine fazlasıyla sarılıp dokunuyor… Yine de siz bilirsiniz tabiii…
edit post

Comments

0 Response to 'Ekonomik buhranı kucaklaşarak aşmak…'