29.03.2009 - Taraf Gazetesi

Bana gelen okur mektuplarını ister ciddi olsun ister küfürlü olsun, muhakkak okuyup cevaplamaya çalışıyorum. Geçtiğimiz pazartesi öğlen vakti, bizim çatlak Sybil telefon etti, “Balım, bu akşam sana geleyim de şu hep bahsettiğin, o meşhur okur mektuplarına birlikte gözatalım” dedi, “hayhay” diye cevapladım.

Kızcağaz, o akşam işten çıkınca, doğrudan benim eve gelmek yerine, 6. Cadde üzerindeki, T. J. Maxx adlı mağazaya uğramış, sadece 20 dolar ödeyip, hem kendisine hem de bana kaliteli birer pijama altı satın almış (bende yatıya kalacak ya...). Niye mi ucuz. Çünkü ünlü markalar, bir ya da bir kaç yıl önce piyasaya çıkarıp da satamadıkları ve ellerinde kalan malları çok ucuza T. J. Maxx’e devrediyorlar. Dolayısıyla tüketiciler, T. J. Maxx’te, marka ürünleri ucuza temin edebiliyorlar.

O akşam Sybil’le birlikte, saat 10 gibi pijamalarımızı giydik, (Benimki Cumhuriyetçi Parti’nin simgesi olan fil desenliydi, onunki ise Demokrat Parti’nin simgesi olan eşek desenli.) ve üçlü koltuğa yayıldık, sıcak sütümüzü ve Ülker kaymaklı bisküvisini (Karadenizli bir ailenin, Paterson adlı bir kasabada işlettiği bakkaldan almıştım) sehpanın üzerine koydum. Sonra da laptopu açıverdik. Bu arada TV açıktı ve CNN adlı kanalda, borcunu ödeyemediği için evini kaybeden ailelerin dramıyla ilgili bir haber vardı.

Neyse, gelen mektuplardan biri Hurşit D. adlı bir okuruma aitti ve aynen şöyle diyordu, “Xidir abé tekrar merhaba. Saygılar sunarım. Abé bu Amerikan rüyası nedir? Hep kafamı kurcalıyor. Bu rüyanın göbeğinde yaşayan biri olarak sana sorayım dedim. Yoksam hatun (ya da metres), bol para, araba, ev, dünya seyahati mi? Sence bu formül doğru mu?Şırnak’ta yaşayan Hurşit’in böyle bir konuyu merak etmesi, Sybil’i çok etkilemişti, işte bu nedenle bu konu hakkında yazmam gerektiğini söyledi.

Oysa ben bu haftaki yazımda, buradaki Newroz kutlamalarından ve bir Karadeniz düğününden bahsetmek istemiştim. Öyle ya geçtiğimiz cuma günü, New Jersey eyaletinde yapılan Newroz’a (cumartesi günü de komşu eyalet olan New York’ta da bir tane yapıldı) katılmıştım. Davul zurna ve Kürt müzisyen Cevat Merwani’nin müzikleriyle neşem yerine gelmişti. Ancak orada, o kadar ısrarlara rağmen, kalkıp da bir halay çekmedim ya kendime çok kızıyorum. Sadece yerimde oturup, Kürt kadınlarının hazırladığı ev yemeklerinden tıkındım, bir yandan da bilmiş bilmiş etrafa bakındım.

Bizim Kürtler, Newroz’da beni halaya kaldırmayı başaramadı ama bir gün sonra yapılan bir düğün töreninde, iki Karadenizli bacı, yani Emel ve Özlem beni piste kaldırıp, kemençe eşliğinde, hop hop halay çektirmeyi başardılar. Düğün Long Island’ın öteki ucunda yer alan, küçük ve şirin bir kıyı kasabası olan Port Jefferson’da gerçekleştirildi. Gelin kızımız, yani Sibel, ailenin Amerika’daki 3. kuşağını temsil ediyor. Buraya önce dedesi gelmiş, işçilik yapmış, sonra babası gelmiş ve bir takı dükkânı açmış, Sibel ise burada üniversite okudu ve Lord and Taylor adlı bir mağaza zincirinin, satın alma bölümünde çalışmaya başladı. Aile Giresun Yağlıdereli. Zaten bir rivayete göre Yağlıdere’nin nerdeyse tümü, New York’ta yaşıyor, yine söylendiğine göre, geriye kalanlara Amerikan konsolosluğu artık vize mize vermiyormuş, çünkü turist diye Amerika’ya gelen, bir daha geriye dönmüyormuş, ne yapsınlar, demek ki burayı çok seviyorlar...

Biliyor musunuz bilmiyorum ama Amerika’da düğünü kız tarafı üstlenir. Damat Jarred Amerikalı olunca, düğünü Sibel’in ailesi üstlendi, ipler onların elinde olunca, tam bir Karadeniz düğünü çıktı ortaya. Piyanist şantörden Karadeniz türküleri dinledik, “anasından burma bilezik, babasından elmas yüzük” seremonisi izledik. Hatta ben bu sırada, “Gelin ve damadın ortak arkadaşı Hıdır’dan, musluklu bir limonata testisi” diye anons edecekler diye çok gerildim... Bereket, bu tür hediyeleri değil, sadece para ve mücevherleri anons ettiler.

Bitirirken, Hurşit’in sorusuna döneyim: Amerikan rüyası sadece para, araba ve cinsel özgürlük anlamına gelmiyor. Amerikan rüyası, pek çok unsurun bir bileşkesi ve bütün bu bileşenlerin tutunduğu omurga ise, herkese fırsat eşitliği ilkesi. Amerika’ya gelen göçmenler, işte bu fırsat eşitliğinin sağladığı avantajlardan yaralanarak, kendi ülkelerindeyken pek çok nedenden (dinsel kimliklerinden, siyasi kimliklerinden, mezheplerinden, cinsel kimliklerinden, ailelerinin sosyal ve ekonomik statülerinden) dolayı kıramadıkları çemberi, bu ülkede kırma imkânı buluyorlar. Böylece sadece hayatı yaşamakla kalmıyor, kendilerine diledikleri gibi bir hayat kurma imkânı buluyorlar. Tıpkı Sibel’in düğününe katılan Yağlıdereliler gibi ya da Newroz’a katılan Kürtler gibi...
edit post

Comments

0 Response to 'Kemençe, Newroz ve Amerikan rüyası'