01.03.2009 - Taraf Gazetesi

Irak’tan çekilmeyi hedefleyen Obama, Afganistan için tam tersi bir politika yürütüyor: Alınan yeni karara göre, Afganistan’a 17 bin asker daha gönderilecek. Orada toplam 36bin Amerikan askerinin bulunduğu düşünülürse (Bu arada, Irak’taki Amerikalı asker sayısı 146 bin) oldukça yüksek bir rakam bu. Böylece işgal güçlerinin kurduğu Karzai hükümetinin, Taliban rejimine karşı ülkedeki kontrolü arttırması planlanıyor.

Amerikan yönetimi, bu yeni atılımla, Taliban’ın belini kırmak ve böylece terörist yatağı olarak gördüğü Afganistan’ı bu unsurlardan temizlemek istiyor. Bu temizliğin en büyük hedefi ise El Kaide olacak. Hatta Obama’nın, elinde güçle de yetinmeyeceği ve önümüzdeki nisan ayında yapılacak NATO toplantısına katılacak üye ülkelerden askerî destek (Afganistan’da Amerikan askerlerine ek olarak, 30 binin üzerinde de diğer NATO ülkelerine bağlı askerler yer alıyor) isteyeceği konuşuluyor.

Peki, Amerika’nın bölgeye akıtacağı yeni askerî güç, Afganistan’daki durumu ne yönde etkileyecek? Her şey olduğundan daha mı beter olacak, yoksa ağır ve katlanılmaz bir diş ağrısına dönüşen kaos, nihayet son mu bulacak... Bu konuda tahminde bulunmak çok zor. Ordu içindeki kaynaklara göre Afganistan’daki durum düzelene kadar, her şey şimdikinden daha korkunç olacak. Bunun anlamı şu: Önümüzdeki süreçte Afganistan’da çok kan akacak. İşte bu nedenle Afganistan halkı adına çok ama çok üzgünüm. Çünkü bu halkın bu acıları hiç hak etmediğini düşünüyorum.

1979 yılında Afganistan’ı işgal eden
(1989’da işgale son verildi) eski Sovyetler Birliği’nden tutun da Sovyet işgaline karşı mücahitleri destekleyen Reagan Amerikası’na (Amerika’nın deklare edilen amacı, bu nedenle 2001’de ülkeyi işgal ettiler) kadar Afganistan’a el atan her devlet, görünürde, mevcut diş ağrısını sonlandırmak istemiş, her biri bu ülkeye gül bahçesi vaat etmişti. Ancak herkes, bu ülkede, sadece kendi çıkar, niyet, rüya ve özlemlerini gerçekleştirmeye çalıştı, bütün bunların da Afganistan’da yaşayan halkların çıkarıyla ne derece örtüşüp örtüşmediği ise tartışılır. Sonuç olarak yabancılar, aradan geçen 30 yıl içinde, ülkenin sosyal ve siyasal kimyasını tümüyle bozdular. Bugün Afganistan her anlamda tam bir enkaz durumunda, kim neresinden tutup düzeltebilir ki bu enkazı, iş çok zor...

Bu enkaz, el birliğiyle yaratıldı tabii; ülkeyi elindeki petrodolarlarla kuşatmaya çalışarak, İran’ın Orta Asya’daki etkisini kırmak isteyen Suudi Arabistan, Afganistan’da Wahhabi inancına dayalı bir İslam devleti kurma romantizmiyle yandı tutuştu. İran, Farsça konuşan (Tajikler) kesimlerin siyasal gücünden medet umdu, Pakistan ise büyük ekonomik yardımlar aldığı Batılı müttefiklerine taşeronluk yaptı, bu müttefikler ise buradaki olağanüstü yeraltı (Afganistan zengin doğalgaz petrol ve kömür rezervlerine sahip) zenginliklerinin ve stratejik avantajların peşine düştüler.

KADINLARA ALIŞVERİŞ YAPMAK DAHİ YASAK


Bütün bu hesapların Afganistan’ı getirdiği hale bakın. Tarık Ali’nin tespitine göre Afganistan dünyada, kadınlara, haklarının verildiği ilk bir kaç ülkeden biri, peki ya şimdi? Kadınların çalışması dahi yasak, çocuklarını okuldan bile alamıyor, hatta alışveriş bile yapamıyorlar. Peki ya hayatın öteki yüzleri? Güvenliğe bakalım bir. Can korkusundan milyonlarca Afganistanlı, ya ülke içinde yer be yer geziyor ya da Pakistan ve İran gibi komşu ülkelere sığınıyor. Ölüm her yerde kol geziyor ve onları gittikleri yerlerde de buluyor. Ülkede komünist rejimin çökmesinin ardından gelen üç yıl içinde 25 bin sivil öldürüldü. Biraz daha yakına gelelim, 2007 rakamlarıyla kıyaslandığında 2008 yılında sivil ölümlerinde yüzde 40 artış yaşandı. Devam edelim, Örneğin Helmand bölgesinde yaşayanlar, evlerinin etrafındaki sıcak çatışmalar nedeniyle üç yıl önce göç ederek güneydeki Lashkar, Gah ve Kandahar’a yerleştiler. Ancak burada da ölüm onları buldu, bunun üzerine, Kabil’e göç etmek zorunda kaldılar. Pakistan’daki mülteci kamplarında 2001 rakamlarına göre iki buçuk milyon Afganlı vardı. Bu kamplarda yaşayanlar, açlık ve salgın hastalıklarla yüz yüzeler, çadırlarda yaşıyorlar, kışın üşüyerek uyuyorlar. Yer değiştirdikçe hayattan elde ettiklerini kazanımları bir anda sıfırlayarak, her şeye yeniden başlamak zorunda kalıyorlar. Dayanması çok ama çok zor bir hayat temposu yani, bütün bu nedenlerle 2005 rakamlarına göre ülkedeki yaşam ortalaması 42.

TALİBAN’IN UYUŞTURUCU DAMARI


Amerika’nın 17 bin askeri, yukarıda sözü geçen Helmed bölgesine göndereceği söyleniyor. Bu bölge eroin yapımında kullanılan haşhaşın yetiştirildiği en önemli bölgelerden biri. Zaten Talibanların temel gelir kaynaklarından biri de uyuşturucu üretimi ve dağıtımı. Dolayısıyla Amerikanın en öncelikli planı, Talibanların kalbine yeşil dolar akıtan bu şah damarı kesmek. Zaten bu uyuşturucu işi ülkede çok önemli bir problem. Birleşmiş Milletler’in 2006 yılında yayımlanan uyuşturucu ve suç raporlarına göre ülkede üç milyona yakın insan bu işin içinde, bu da nüfusun yaklaşık yüzde 13’ünün uyuşturucu ticaretinin bir parçası olduğu anlamına geliyor, ilginç değil mi...

Yerim dar, o nedenle bu yazıyı burada bir şiirle kesiyorum. Yazının devamını haftaya getireceğim... Ahmet Faiz, ataları Afganistan’dan göçüp gelen usta bir Pakistanlı şair. Onun, Hapishanede Bir Akşamüstü adlı şirinden bir bölümü Halil Köksal çevirisiyle aktarıyorum, Bir düşünce dolanıp duruyor yüreğimde/ Öyle bir bengi sudur ki hayat bu anda/ Ona zehirlerini katan tiranlar/ Ne bugün ne yarın, asla kazamayacaklar./ Ne çıkar aşkın taht odasını aydınlatan/ Mumu söndürseler de? Güçlüyseler/ Ayı söndürsünler, görelim hele.

***

Başbakana yabancı danışman ve vahşi hücum


Başbakan Erdoğan’ın, tuhaf çıkışlarından danışmanlarının sorumlu olduğuna inandığımı önceki yazılarımda söylemiştim. Bu danışmanların hepsi Türkiyeli. Bir başbakan için yerli danışmanlarla çalışmanın avantajları olduğu gibi dezavantajları da var. Sonuçta, bu danışmanlar, kim olurlarsa olsunlar, hangi siyasal gelenekten gelirlerse gelsinler, mevcut Türkiyeli mantalitesinden, kemikleşmiş siyasi önyargılardan, Türkiye ye özgü kamplaşma alışkanlığından ve geçmişle olan hastalıklı bağlardan kendilerini soyutlayamıyorlar. İşte bu nedenle, bu danışmanlar, her zaman gerçekçi, pak, sağlıklı ve yenilikçi tavsiyelerde bulunmayabiliyorlar. O halde ne yapılabilir? Erdoğan, bence biraz daha profesyonel davranabilir ve akademisyenlerden oluşan bir kaç yabancı danışmanı (Amerikalı, Hinti, Avrupalı ya da Çinli) işe alabilir.

Neticede, Türkiye eskisi gibi kendi içine gömülmüş bir kirpi ülke değil, bu nedenle, uluslararası arenada oynamak ve diğer ülkelerle rekabet etmek istiyorsanız, uluslararası zekâdan da yararlanmalısınız. Ekonomist, siyaset bilimci, ya da başka bir şey, sonuçta Batılı bir kaç danışmanın kadroya katılması, Erdoğan’a daha dünyalı bir vizyon kazandırabilir.

*Geçen hafta, dünya vatandaşlığıyla ilgili yazımda yanlış web adresi vermişim, özür diliyor ve doğru adresi veriyorum: www.worldgovernment.org

edit post

Comments

0 Response to 'Sana gül bahçesi vaat etmedim Afganistan'