26.10.2008- Taraf Gazetesi

Amerikan başkanlık seçimlerine çok az bir zaman kaldı. Size söyleyeyim, 4 kasımdaki seçimlerden sonra, Amerika’nın yeni başkanı Obama olacak.


Ben Nostradamus değilim. Ancak Obama’nın başkan olacağından hiçbir şeyden emin olmadığım kadar eminim. Şimdi diyeceksiniz ki, nasıl bu kadar emin olabiliyorsun; seçimler biraz da futbol oyunu gibidir, son dakikaya kadar beklemek gerekmez mi?.. Açıklayayım, Obama’nın başkan olacağı kanısına varmamı sağlayan küçük küçük pek çok neden var. En başta, kamuoyu yoklamaları. Çünkü seçimlere Demokrat Parti’nin adayı olarak katılan Barack Obama’nın halktan aldığı destek, hızla yükseliyor. Son gelinen noktada rakibi olan Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayı McCain’e attığı fark, 8 ile 10 puan arasında gidip geliyor.


Halkın Obama’ya olan bu ilgisini, yapılan yardımlardan da görmek mümkün. Sadece eylül ayında, 632 bin kişi, ilk defa Obama’nın seçim kampanyası için yardımda bulundu. Bağışların çoğu sıradan vatandaşlardan gelmişti ve 100 doların altındaydı. Bunun dışında aynı ay, Barbra Streisand tek bir etkinlikle, 11 milyon dolar topladı. Seçim kampanyasının başlangıcından itibaren ise toplam 3 milyon 100 bin kişi Obama kampanyasına bağışta bulundu.


AMERİKAN RÜYASINI GERÇEKLEŞTİRDİ . Amerikalıların yoğun desteğini almak hiç de kolay olmadı. Hem siyah, hem genç ve hem de siyasette tecrübesiz olmak, başlangıçta Obama için yıpratıcı bir dezavantajdı, ancak Obama sergilediği liderlik karakteri, politik üslubu, kişisel yaşamı ve düşünceleriyle Amerika’da herkesin az buçuk kendinden bir şeyler bulduğu bir fenomene dönüştü. O’nunla ilgili yapılan rock star benzetmesi boşuna değil. Orta sınıftan, alt sınıftan, üst sınıftan, kısacası her kesimden insanın ihtiyaçlarını, arzularını ve duygularını bir besteci ustalığıyla sentezleme becerisi gösterdi.


Ülkesi için hayalleri vardı, orta sınıfı yeniden güçlendirmek, gelir dağılımındaki uçurumu ortadan kaldırmak istiyordu. Bu hayallerini gerçeğe dönüştürmek için köklü değişimler yapmayı arzuluyordu, bu nedenle kampanyasının ana sloganı “değişim” oldu.


Amerikan halkının Obama’dan büyük beklentileri var. Bu nedenle Obama konvoyuna katılanların sayısı, seçim günü yaklaştıkça daha da artıyor. Bugüne kadar oy sandıklarından uzak duran gençlerden tutun da politik sistemin marjinalize ettiği Yeşiller, Sosyalistler, Gay ve Lezbiyenlere kadar herkes O’na destek veriyor.


RAKİP PARTİDEKİLER DE OBAMA’YA KATILDI . Hatta Obama konvoyuna rakip partililer, yani Cumhuriyetçiler de katıldı.


Bunun son örneği Cumhuriyetçilerin ağır taşı olarak bilinen General Colin Powel’dı. Koyu bir Cumhuriyetçi olup Demokrat Parti başkan adayı Obama’ya destek veren sadece Powel değildi. Köse yazarı Christopher Buckley, talk showcu Michael Smerconish ve hatta Chicago Tribune gibi yıllardır Cumhuriyetçileri destekleyen gazeteler bile.


YENİ KENNEDY . Obama’nın yıldızı sadece kendi ülkesinde değil, dünyada da parladı. Geçtiğimiz temmuz ayında, büyük ilgiyle karşılandığı Berlin kentinde, binlerce Alman vatandaşının dinlediği bir konuşma yaptı. Konuşması sırasında sarfettiği, “En büyük tehlike, bizi ayıracak yeni duvarların kurulmasıdır” cümlesi, O’nun dünyayı nasıl algıladığına ilişkin ciddi bir ipucu veriyordu. Bu mesajla, dünyanın, ekonomik, siyasi ve kültürel olarak bölünmesine ve bu bölünmenin yarattığı çatışmalara gönderme yapıyordu; zenginleşmiş Kuzey Yarımküre-yoksullaşmış Güney Yarımküre, Müslüman Dünya-Hıristiyan Dünya, Doğu medeniyetleri- Batı medeniyetleri...


Obama’nın dünyadaki çatışmalara yönelik barışçıl ve bütünleşmeci mesajı, öldürülen Amerikan başkanı Kennedy’nin geçmişte yine aynı kentte yaptığı konuşmasını anımsatıyordu. 1963 yılındaki hitabetinde, Dünya uluslarına seslenen Kennedy, herkesi, insanlığın ortak düşmanı olan baskı, zulüm, yoksulluk, hastalıklar ve hatta savaşın bizzat kendisiyle savaşmaya çağırmıştı. Obama şimdi yarım kalmış Kennedy misyonunu yerine getirmeye adaydı.


Nitekim sadece Alman halkı değil, Almanya Başbakanı Merkel de Obama’ya methiyeler dizdi. O’nu başbakanlık adayı bir senatör gibi değil, bir başkan gibi karşıladı. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy de Obama’ya benzer bir muamelede bulundu.


Gallup’un birkaç gün önce açıkladığı araştırmanın sonuçları da Obama’ya ilginin büyüklüğünü gösteriyor. 70 ülkede yapılan ankete katılanların yüzde 30’u, Obama’nın seçilmesini isterken, sadece yüzde 8’i McCain’in başkan seçilmesini istiyor.


DÜNYANIN KAVŞAĞINDAKİ ADAM . Dünya, şu an yaşanan ikinci büyük ekonomik krizle birlikte, bir yol ayrımına da girdi. Immanuel Wallerstein’ın dediği gibi ‘ya daha kötü bir dünya olacak ya da yaşadıklarından ders alacak ve ilerici bir dünya olacak’. İşte tam bu kavşakta, Dünyalıların Obama’ya gösterdikleri ilgi, aslında O’nun yumuşamayı hedef alan politikalarına olan bir ilginin göstergesiydi. Bu ilginin bir diğer açıklaması da şu, 21 yüzyıl başında ortaya çıkan Bush, Putin ve Ahmedinecat gibi sevimsiz, bencil, saldırgan ve dayatmacı liderlerin hâkimiyeti Dünyalıları çok sıkmış.


Nitekim Avrupa dahil bütün Dünyalılar biliyor ki Dünya, kağıt üzerinde olmasa dahi birbirine bağlı Birleşik bir Cumhuriyetler Birliği gibi. Artık Beyaz Saray’da kimin başkanlık koltuğuna oturacağı, sadece Amerikalıların hayatını değil, diğer Dünyalıları da etkileyecek. Geriye bir bakın isterseniz. Dünya halkları, Bush yönetiminin başlattığı Irak savaşıyla yayılan uluslararası terörizmden büyük ölçüde payını aldı (Madrid, Londra ve İstanbul’daki El Kaide saldırılarını anımsayın). Aynı şekilde Bush’un yanlış ekonomik politikalarından doğan finansal krizden de payını aldı. Bunların yanı sıra, savaşın yolaçtığı insan hakları ihlallerine (Abu Garip’teki işkenceler, Guantanamo toplama kampı, Irak halkının içine düşürüldüğü tasviri zor perişanlık) seyirci kalmanın verdiği suçluluk hissinden de herkes payını aldı.


Obama’nın ilerici, açık fikirli, yerküre üzerinde yaşayan bütün canlılara saygılı, çevreye karşı sorumlu politikaları, Dünyalılara çekici geliyor. Çünkü savaşlara yolaçan petrol enerjisine bağımlılığı, Yeşil Enerji’ye yatırım yaparak yok etmeye çalışıyor, Irak’tan Amerikan birliklerini çekeceğini açıklıyor, İran’la masaya oturmak istiyor. Ne popülizme ne de milliyetçiliğe yüz veriyor. Radikal çözüm önerilerini hiç utangaçlığa yer vermeden dillendiriyor ve bu nedenle koyu Cumhuriyetçileri çıldırtıyor.


REHİN OLMA RİSKİ . Obama’nın bu hedeflerini yerine getirip getiremeyeceğini ise zaman gösterecek. Çünkü her adayın, başkan seçildikten sonra o makamın rehinesi olma riski var.


Bu arada ne dersiniz, geleceğin Türkiye’si ile ilgili net bir vizyon çizemeyen Erdoğan’ın, sizce de Obama’dan öğrenmesi gereken çok şey yok mu.

edit post

Comments

0 Response to 'Birleşik Dünya ve Obama'