09.11.2008- Taraf Gazetesi

Obama’nın başkan seçildiğini, Palulu arkadaşım Doğan’ın evinde öğrendim.

Burada adettir, insanlar ya evlerde ya barlarda, biraraya gelir, yer içer, bir yandan da seçim sonuçlarını izlerler. Biz de Doğan’larda toplandık. Biz dediğim, bir kısmı Kürt, bir kısmı Türk ve bir kısmı da Amerikalı olan bir grup arkadaş. Doğan maharetli bir Kürt erkeği, bize lezzetli Meksika yemekleri yaptı ve hepimizi güzelce doyurdu, sağolsun.
Seçim sonuçları açıklandığında evdeki herkes çok sevinçliydi ama galiba ben biraz daha sevinçliydim, çünkü “Birleşik Dünya ve Obama” başlıklı yazımda, Obama’nın kazanacağından hiç bir şeyden emin olmadığım kadar emin olduğumu yazmıştım. Allah yüzüme baktı, dediğim oldu ve Obama kazandı.

HALKI POLİTİZE ETTİ

Amerika’nın yeni başkanı, bu seçimde, Kennedy’li seçimlerde görülmüş türde bir halk heyecanı yarattı. Bu heyecanı hem siyahlar hem de beyazlar paylaştı. Öyle ki eski başkanlardan Jimmy Carter’dan bu yana, beyazlardan en çok oy alan demokrat başkan adayı oldu Obama. Oy kullanma konusunda ayakları hep ger geri gitmiş olan gençleri ve siyahları sandığa çekmeyi başardı. Lise talebeleri bile harçlıklarıyla Obama kampanyasına bağışta bulundular.

Nitekim seçimin sonuçları, sadece Demokratları değil rakip partideki Cumhuriyetçileri de memnun etti. Ünlü televizyoncu Bill Mahler geçen gün bu ironik noktaya değiniyor ve şöyle diyordu; “Obama kazanınca aslında Cumhuriyetçiler de hafifledi, çünkü onlar da biliyordu ki başkanlığı Obama hak etmişti.”

KOMPLO TEORİSİ

Peki bu başarı nasıl kazanıldı dersiniz? Anlatayım ama önce Türkiye’deki bazı gazetecilerin bu soruya verdiği korkunç yanıtlar üzerinde durmak istiyorum. Gazetecilerimizin görüşleri özetle şöyle: Obama özellikle seçtirildi (o seçtiren her kimse...) çünkü Obama hem siyah, hem beyaz, hem Müslüman, hem de Hıristiyan... Dolayısıyla, Amerika, Obama sayesinde dünyayı rahatça parmak takıp, elinde oynatabilecek.

Aslında bu tür görüşler komplo teorisiyle hayatı algılamayı alışkanlık haline getirmiş miskin bir zihniyetin ürünü. Bu zihniyet, demokratik diktatörlük rejiminin, gazeteciler üzerindeki yan etkisi gibi. Devletin, ordunun ve polisin, birey karşısında korkulacak derecede güç kazandığı Türkiye gibi ülkelerde, pek çok insan gibi, bazı gazeteciler de kendini güçsüz ve güvensiz hissediyor. Bunun yansıması olarak da bireylerin bir şeyleri değiştirebileceklerine inanmıyorlar. Dolayısıyla Obama’yı gizli güçlerin seçtirdiğine inanarak, aslında binlerce insanın bu kampanya için ortaya koyduğu fizikî ve düşünsel emeği hiçe saymış oluyorlar. Sanki onlar uğraşmasaydı bile Obama nasıl olsa kazanacakmış gibi. Çünkü bu zihniyete göre, bir şeyleri değiştirse değiştirse, büyük ve güçlü devlet organizasyonları ya da düşman ülkelerdeki karanlık ve kötü kalpli organizasyonlar değiştirir.

ŞANTAJ GAZETECİLİĞİ

Zaten bu tür gazeteciler, sahip olmadıkları güç ve güven eksikliğini, Kemalizme, devlete ve orduya taparak kazanmaya çalışıyor. Böylece kendilerini güvende hissediyorlar, ancak bu kez de başkalarına güvenlerini yitiriyor ve derken karanlık bir paranoya denizine sürükleniyorlar. Şuraya arabanızı park edin, gizli servisler park etti diye düşünürler, sıradışı bir gazete çıkarın Mossad ve Fethulah grubunun ortak işidir derler, sevgilinizle buluşun, iki terörist buluştu derler. Hedef aldıkları gücün ortadan kaldırılmasıyla birlikte her şeyin düzeleceğine inanırlar; o gazete kapatılmalı, o iki sevgili hapse atılmalı, o araba oradan çekilmelidir. Eğer istedikleri olmazsa, fikirleriyle savaşmayı bir kenara bırakır ve çamurlaşırlar; bu kez düşmanlarının özel hayatına dair yalan yanlış bilgileri ortaya atar ve bu bilgileri onları durdurmak için garip bir şantaj silahı olarak kullanırlar. Bunu yaparken gazeteci olmaktan iyice çıkar, hem resmî ideolojinin muhafızına, hem de aynı ideolojinin propaganda aygıtına dönüşürler.

Resmî güçlerin illüzyonunda kendini kaybetmiş bu tür gazetecilerden
burada, Amerika’da da çok, Amerikan Fox TV’deki ekran yüzlerinin hepsi böyle.

NEGATİF SEÇİM KAMPANYASI

Bakın Obama’ya karşı seçim yarışına giren Cumhuriyetçi aday McCaine de kampanyasını bu zihniyet üzerine kurdu ve kaybetti.

McCaine’in kampanyası tümüyle negatif bir kampanyaydı ve sürekli rakibe, yani Obama’ya çamur atılıyordu. Bunun bilimsel bir temeli de yok değildi. Kimi iletişim uzmanları negatif kampanyanın daha etkili olduğunu düşünüyordu, çünkü insan beyni, biriyle ilgili iyi değil, kötü değerlendirmeleri daha kolay akılda tutuyor. Ancak bu tez tutmadı. Bazı iletişimcilerin dediği gibi bu kez de insanlar sürekli çamur atılan Obama’yı kurban olarak gördü ve ilginç bir koruma içgüdüsüyle kötülere karşı beyefendiliğini koruyan Obama’dan yana tavır almayı tercih etti.

İşte Obama’nın başarısı da bence kendisiyle ilgili başından beri yürütülen bu negatif kampanyaya karşı gösterdiği hayran olunası tavırdan kaynaklanıyor. Ünlü belgesel film yönetmeni Michael Moore’un dediği gibi “Obama hiç bir zaman kendine atılan çamura çamurla karşılık vermedi”. Bunun yerine ne yaptı; fikirlerini ve projelerini halka anlatmaya çalıştı, insanları kendi hedefleri konusunda ikna etmek için gayret sarf etti.

“RADİKAL OBAMA”

Oysa bu çamur kampanyası dayanılır gibi değildi. İnanın, daha seçim gününün sabahı, millet oyunu kullanırken, televizyonlarda dönen reklamlarda Obama için, “Bu adam radikal, bu adam riskli, ona güvenmeyin” deniyordu. Neler yapılmadı ki Obama’ya... Cumhuriyetçilerin seçim kampanyasının bir parçası olarak, esrarengiz bir ses tonuyla Amerikalılar telefonla aranıyor ve Obama’nın terörist olduğu, ülkeyi yıkmak istediği söyleniyordu. Seçim kampanyası boyunca Obama’nın ne Müslümanlığı kaldı, ne ırkçılığı kaldı, ne İsrail düşmanlığı kaldı, ne Filistin yandaşlığı kaldı. Hatta onlara göre Obama’nın rekor düzeyde topladığı yardım paralarını bile Araplar yolluyordu.

Ancak Cumhuriyetçiler çamur atmayı sürdürdükçe adeta tüyler ürperten bir yaratığa dönüştüler, insanlıklarından uzaklaştılar. Obama’yı sevdiren ve başarıya taşıyan neden ise insanca tavırları oldu. Samimiyetiyle, dürüstlüğüyle, açıklığıyla, sakinliğiyle, saygılı ve ölçülü tavırlarıyla, sevecenliğiyle, çocuksu gülüşüyle, heyecanı ve enerjisiyle insan kokan bir liderdi. O’na oy kazandıran sadece söyledikleri değil, sergilediği bu karakter özellikleriydi. Bu nedenle seçmenler ona güvendi.

Sonuç olarak Obama ülkedeki herkesi aynı amaç etrafında toplamayı ve bir birlik yaratmayı başardı. Şimdi çevremdeki herkes, Amerika’nın ve dünyanın geleceğiyle ilgili daha umut dolu. İşsizlik, ülkenin son 14 yılının en büyük oranına ulaşmış durumda ama halk yeni başkana ve bir şeylerin değişeceğine inanıyor. Anlayacağınız Obama bu soğuk günlerde adeta bir pastırma yazı gibi geldi.

KENDİNİ YAKAN ERDOĞAN

Bir de Sayın Tayyip Erdoğan’ın ülkede yol açtığı kara kışa bakın. Önceki gece rüyamda gördüm, Başbakan, üzerine bir teneke benzin dökmüş kendini yakmaya çalışıyor, dayanamadım, engel olmaya çalıştım tabii, ancak bana sinirlenerek, geri durmamı istedi ve ekledi, “bırak yanayım Hıdır, belki küllerimden yeniden doğarım”.
edit post

Comments

0 Response to 'Çamur kampanyası'