07.12.2008- Taraf Gazetesi

Bundan yüzyıllar önceydi, Elburz dağlarından aşağıya doğru atlarını süren silahlı fedailer, nefes kesen bir korku dalgası yaymaya başladılar. Her biri başka bir hedefe yönelen bu savaşçılar, vardıkları noktalarda, büyük suikastlar gerçekleştiriyorlardı. Böylece, İran’ın kuzeyinden başlayan korku dalgası, bugünkü bütün Ortadoğu bölgesini sardı, kaynağından uzaklaştıkça, şiddetini arttırdı, büyüdü ve efsaneleşti.

Ünlü vezir Nizam-ül Mülk ile Melik Şah gibi siyasi liderler ve Abu Ali Mansur gibi dinî ağırlığı olan isimler bu suikastların kurbanları arasında yer aldılar.

ALAMUT’TAKİ ERKEKLER CUMHURİYETİ .
Suikastçıları yönlendiren Hassan Sabbah, yüksek bir tepeye kurulan ve ulaşılması çok zor olan Alamut (Kartal yuvası anlamına geliyor) kalesinde yaşıyordu. Burada adeta küçük bir erkekler cumhuriyeti kurmuştu. İsmailî inancının takipçileri olan bu erkekler, gizli projeler hazırlıyor ve zamanı geldiğinde inançları uğruna birilerini yok ediyorlardı.

Bugün yaşayıp yaşamadığı bile tartışılan Usame Bin Ladin ise güçlü bir ihtimalle Afganistan’ın kuzeyindeki dağlık bölgelerde yer alan mağaralardan birinde yaşıyor. Orada, erkek savaşçılarıyla birlikte gizli projeler hazırlıyorlar ve tıpkı Hasan Sabbah gibi etrafa korku saçıyor. Ancak bu korkunun coğrafyası Ortadoğu’nun sınırlarını aşmış ve bütün dünyaya yayılmış durumda: Bin Ladin’in lideri olduğu El Kaide örgütü üyeleri, Nairobi’den New York’a, Londra’dan İstanbul’a, Yemen’den Bağdat’a kadar her yerde kanlı intihar saldırıları düzenliyorlar. Ancak bu saldırılarda, liderler değil, kalabalıklar hedef alınıyor, öldürüyor, yaralıyorlar. Sonuçta kendileri de ölüyor. Bununla birlikte, yoksul ya da tuzu kuru gençler, onlarca farklı ülkeden çıkıp gelip, örgüt bünyesine katılıyorlar.

BOMBAY SALDIRISI .
El Kaide adı daha geçen hafta gerçekleştirilen bir başka kanlı saldırı nedeniyle yeniden telaffuz edilmeye başlandı. Söz konusu saldırıda, başrolde İslamcı militanlar vardı. Bu militanlar Hindistan’ın Bombay kentinde (kentin adı yerel yönetim tarafından 1995 yılında Mumbai olarak değiştirildi), Batılıların fink attığı sekiz ayrı noktayı hedef aldılar. Ortalık kan gölüne çevrildi. Yeni içişleri bakanı Palaniappan Chidambaram’ın açıklamasına göre; 9 terörist ve 18 güvenlik görevlisiyle birlikte 163 kişi öldürüldü, yaralıların sayısı ise 293.

Bu saldırının arkasında El Kaide olabileceğini düşünenler oldu ancak bu konuda resmî bir kanıt henüz yok, buna rağmen buram buram El Kaide kokan bir saldırıyla yüz yüze olduğumuzu söyleyebilirim. Şu nedenle: Aslına bakarsanız, Hindistan’da bu tür kitlesel terör saldırıları hep yapılıyor. Ülkede sadece 2008 yılı içinde 2 bin 473 kişi terör saldırıları nedeniyle yaşamını yitirdi. Bu saldırıların önemli bir kısmını, Lashkar-e-Taiba (Masumların ordusu) ve Jaish-e-Muhammad (Muhammedin askerleri) isimli örgütler gerçekleştirdi. Müslümanların çoğunlukta olduğu kuzeydeki Keşmir’in Hindistan’dan ayrılmasını amaçlayan bu örgütler, yaptıkları saldırılarda hep Hintlileri hedef alıyorlardı. Öte yandan Hintli grupların Müslümanları hedef alan saldırıları da var tabii...

SERMAYENİN GÖZÜ KORKTU .
Oysa İslamcı militanlarca düzenlenen bu son saldırı, Hintlileri değil, aksine Batılıları hedef aldı. Öyle ki silahlı teröristler, eylemleri sırasında, Batı pasaportuna sahip kimi buldularsa öldürdüler, ölene kadar öldürdüler. Saldırıdaki bu içerik, El Kaide’nin amacıyla da tamı tamına uyuşuyor. El Kaide’nin diğer saldırılarını bir düşünün. Irak’taki bütün o canlı bomba ve adam kaçırma icraatlarının temel amacı sadece Batılıları cezalandırmak değil, onları korkutmak ve İslam ülkelerine girmelerine ve kalmalarına engel olmak.

Nitekim son Bombay saldırısının yapıldığı bölge aynı zamanda Batılı büyük şirketlerin merkezlerinin bulunduğu bir bölge. Örneğin ABN Amro, Citigroup, Bank of Amerika, HSBC Morgan Stanley gibi uluslararası finans şirketlerinin merkezi burada. Şimdi bu şirketlerin bazıları, saldırının ardından tepe yöneticilerini ülke dışına uçuruyorlar, güvenlik önlemleri için daha fazla ödenek ayırmaya çalışıyorlar. Anlayacağınız sermayenin gözü güvenlik nedeniyle epey korkmuş görünüyor, çünkü biliyorlar ki terör saldırısının hedefi bu kez Hintliler değil, bizzat kendileri. Dolayısıyla, Batı sermayesi için çok ciddi bir çıkış kapısı olan ve Çin’le kıyasladığında hem dil açısından rahatlık sunan (İngilizce resmî dil) hem de daha demokratik olan Hindistan artık riskli bir bölge.

BOĞULARAK ÖLDÜRÜLDÜLER .
Saldırıdaki El Kaide parmağının ikinci bir göstergesi de şu: Bölgede ilk kez bir Musevi merkezi de hedef alındı ve buradaki Museviler, bırakın silahla öldürülmeyi, içlerinden bazıları boğularak öldürüldü. Bu da El Kaide’nin amacına uyuyor. Hatırlamaya çalışın, 1998 yılında Usame Bin Ladin, Mısır’daki İslamî Cihad örgütü ve diğer İslamî gruplarla birlikte bir deklarasyon (fetva) yayınlamıştı. Deklarasyonda şöyle deniyordu: “Haçlılara ve Musevilere karşı savaşmak için Dünya İslam Cephesi.” Yani El Kaide’nin bir düşmanı Hıristiyanlar diğeri ise Museviler...

KEŞMİRDEKİ MİLİTANLAR BİN LADİN E KATILIYOR .
Öte yandan saldırı, ilginç bağlantıları ve gelişmeleri de su yüzüne çıkardı. Canlı yakalanan tek terörist, Pakistan’daki askerî kampta Lashkar-e-Taiba örgütünün lideriyle eğitim gördüğünü itiraf etti. Bilindiği gibi Lashkar-e-Taiba ve Jaish-e-Muhammad örgütleri, 2002 yılına kadar Pakistan’da legal orak faaliyet yürütüyorlardı. Ancak Lashkar-e-Taiba örgütü son Bombay saldırısıyla bir ilgilerinin olmadığını açıkladı.

Saldırıda kullanılan silahların, Pakistan ordusuna silah üreten bir Alman üreticiye ait olduğunun anlaşılması, saldırganların Pakistan bağlantısını doğruluyor. Ancak El Kaide bağlantısı konusunda Pakistanlı uzmanların ortaya attığı iddialar daha aydınlatıcı. Bu uzmanlara göre, Lashkar-e-Taiba ve Jaish-e-Muhammad e bağlı örgüt militanları, Pakistan ve Afganistan’ın kırsal kesimlerinde faaliyet gösteren El Kaide ve Taliban örgütleriyle iş birliğine giriyorlar. Bundan da şu sonuç çıkıyor: El Kaide bölgedeki diğer İslamî örgütlerde yer alan militanları kendi çemberi içine çekiyor. Bombay olayı da bu ilişkinin bir ürünü olabilir.

Eğer öyleyse, El Kaide, öncülüğünü yaptığı ve 1996’da Amerika’ya karşı ilan ettiği cihadın alanını ve gücünü büyütüyor, yani iyice globalleşiyor. Dolayısıyla gelecekte, Hindistan’ın başka bölgelerinde de Amerikan hedeflerine ve Batılı ülke vatandaşlarına karşı herhangi bir saldırıda bulunulursa kimse şaşırmasın.

AMERİKAN PARMAĞI MI! . Bu arada,Türkiye deki bazı yazar çizerler eski alışkanlıklarını devam ettirerek Bombay katliamınıkomlo teorilerileriyle anlamaya çalışıyor. Onlara göre bu işte de Amerikan parmağı var,çünkü Amerika ekonomisi büyüyen Hindistan’ın bu yükselişine bir dur demek istiyor, dolayısıyla bölgede bir çatışma yaratıyor.

Ne diyeyim, bundan böyle Türkiye’deanne babası arasındaki şiddetli geçimsizliğin ardında Amerikan parmağı arayan biri çıkarsa hiç şaşırmayacağım.

Bu olayda Amerikan parmağı yok. Çünkü tam aksine Amerika, dış politikasında Hindistan’ı Çin karşındabir müttefik olarak görüyor. İki ülkenin ilişkilerigayet iyi gidiyor, Amerikan sermayesi Hindistan’da çok önemli ve ciddi yatırımlar yapıyor. Hatta bu yıl içinde nükleer teknolojı konusunda Hindistan'a yardım etme kararı bilealındı. Üstelik de Hindistan rejimi, nükleer silahların yayılmasını önlemeyi amaçlayan uluslararası anlaşmaya imza atmaya yanaşmadığı halde, üstüne üstlükbu konuda askerî amaçlı deneyler yaptığı halde. İran'ındurumu düşünüldüğünde Amerika'nın Hindistan'a karşı ne denli toleranslı olduğu ortada.

Son söz olarak da şunu söyleyeyim burada bir özdeyiş var: Two wrongs don’t make a right. Anlamı şu: iki yanlıştan bir doğru çıkmaz. Yani, gecenin bir yarısı yukarıdan uçakla bomba yağdırıp hiç kan görmeden aşağıdakileri katledenler de bir, aşağıda ölenlerin intikamı üzerine temellenmiş bir inanışla yukarıdakilerin akrabalarını elini bizzat kana bulayarak öldürenler de bir...
edit post

Comments

0 Response to 'Global Cihad ve Hasan Sabbah’ın fedaileri'