4 Aralik 2007 - showtvnet.com

Manhattan’ı uzaktan bilenler için burası gerçek bir şehir olmaktan öte kurmaca bir mekan, gerçekleştirilmiş bir ütopya, içinde kaybolacağınız dev bir filim seti, ya da ziyareti mümkün bir masal ülkesidir. Bu nedenle 5. cadde üzerinde fing atmayi pek seven turistler, kendilerini ayrıcalıklı, hatta biraz da kutsanmış hissederler. Çünkü dünyanın farklı ülkelerinden gelen bu insan grupları, New York’un tılsımıyla buluşma şansını burada yakalar. Turistlerin, Manhattan adasında attıkları her adımı fotoğrafa dönüştürme merakları da bundan kaynaklanıyor: Hepsi, bu büyülü anı, geriye döndüklerinde yakınlarına gösterecekleri bir ispata dönüştürmeye çalışıyor.

Bir turist olarak New York ‘la olan flört ilişkinizde umduğunuzun ötesinde bir orgazm yakalayabilirsiniz. Peki ya turist kimliğinizden çıkıp da bu şehirde yaşamaya karar verdiğinizde ne olacak? Şöyle söyleyeyim, New York’un sizin için ifade ettigi pek çok anlam değişecek. Çünkü her şeyden önce kendinize sürekli kalacak bir yer bulmanız gerekir. İşte o zaman kafanız bu dev imaj kozasından çıkıp, gerceğin gri duvarına çarpıverecek. Çünkü Manhattan’da apartman bulmak dünyanın en meşakkatli işlerinden biri.

Kendi ülkelerinde, kendilerini geniş geniş iki oda bir salona bile sığdıramayan insanlar, Manhattan’a yerleşme sürecinde en büyük sıkıntıyı çekenler olur. Bu insanlar, Manhattan apartmanlarının dar ve bakımsız odalarını ve bu odalarin kaç paraya kiralandığını görünce, önce şok olur, ancak bir süre sonra benim gibi durumu kabullenmeleri gerektiğini ögrenirler. Ben dersimi aldım ve şimdi Hudson nehrinin Manhattan’dan ayırdığı Hoboken’da (Frank Sinatra’nın doğduğu yer) nispeten daha az paraya ve daha iyi koşullarda bir townhose’un en üst katında oturuyorum. Çalışmak için de Hudson nehrinin altından geçen Path trenine binip, Manhattan’a iniyorum.

Ancak herkes benim gibi durumu içine sindiremiyor. Örneğin emlakçı arkadaşım Ali Aydın’ın, geçenlerde anlattığı hikaye ilginç. Bir Avusturalya şirketinin New York ofisinde iş bulan EA adlı bayan, arkadaşımın verdiği kiralik ev ilanına baş vuruyor. 1 oda bir salon olan ev, Greenwich Village (Kentin en güzel bölgelerinden biri: Kırmızi renkli eski tarıhi town house’ları, iki yanı ağaçlı sokakları, Sex and the City adlı TV dizisine mekan olan pek çok güzel lokantasıyla meşhur) adlı semtte. Başarılı bir emlakçı olan arkadaşım, EA’nın ille de Greenwich Village’de yaşamayı kafaya koyduğundan emin olunca , listesine bir iki daire alternatifi daha ekliyor ve kadını yanına alıp evleri göstermeye gidiyor. İlk apartmanın kirasi 3 bin dolar. Yatak odasına bir kişilik yatağı sığdırmak bile zor. Mutfak ise salonun içinde. Mutfak dolapları ve ocağı 60’lardan kalma. Üstelik içerisi çok az ışık alıyor.

Gördükleri karşında hayal kırıklığı yaşayan kadın, kendisiyle dalga mı geçildiğini soruyor. Çünkü Manhattan’a daha bir kaç gün önce gelen ve ilk defa o gün ev aramaya başlayan bu kadın, onca parayı bu harabe daireye vermeyi kendine yedirememiş. O, bu parayla kapısında resepsiyon görevlisi olan, banyosu, tuvaleti, badanası, kapıları, çerceveleri yeni zamanın çizgisine uydurulmuş bir yer beklediğini söylüyor. Bunun üzerine arkadaşım cevaplıyor: Tam istediğiniz gibi bir dairemiz var: Bir oda bir salon, ancak kirasi 5 bin 500 dolar. Bunun üzerine kadın teşekkür ediyor ve diğer daireleri görmeden ayrılıyor.

Ben kendi tecrübemden biliyorum. Bir stajyer olarak New York’a taşındığımda en büyük arzum, Manhattan’da oturmaktı. Chelsea’da, 1850 dolara 5 adım uzunluğunda 3 adım genişliginde bir stüdyo daire bulmuştum. Ancak şartları öğrenince emlakçı ofisini özür dileyerek terketmek zorunda kaldım. Çünkü, yıllık gelirimin kira miktarının 45 katı olması bekleniyordu bir (Eğer istersem yıllık geliri 150 bin doların üstünde olan ve Amerika’da yaşayan bir kefil bulmalıydım), çok iyi bir kredi notumun olması gerekiyordu iki, ilk ay-son ay- bir ay depozit isteniyordu üç. Bunun yanı sıra yıllık kiranın yüzde 15’i kadar emlakçı komisyonu ödemeliydim. Altından kalkamayacağım bir maceraydı, vazgeçtim.

Ancak yanlış anlaşılmasın, bu yazının amacı kimsenin Manhattan hayaline köstek olmak değil. Paranız yoksa, craigslist.org ’a gidersiniz, orada “ev arkadaşı arayanlar” ilanlarına bakarsınız. Böylece, emlakçı komisyonu ödemeden, sadece ilk ay ve son ay kirayı ödeyerek kalabileceginiz bir yer bulabilirsiniz. Ancak bu da o kadar kolay değil, uğraş, sabır ve sinirlerinize hakim olmayı gerektiriyor: Başvurular sırasında telefonun öteki ucunda nasıl bir insanla yüzyüze geleceğinizi bilemiyorsunuz. Bu da ayrı bir yazı konusu tabii.


edit post

Comments

0 Response to 'Manhattan’da bir göz oda bir ton para'