3 Nisan 2007 - showtvnet.com

İran’ın, İngiliz askerlerini Mart ayının 23’ünden beri elinde esir tutması ucuz bir Holywood filmine dönüştü. Senaryo yazarı Ahmedinejad, yönetmen yine Ahmedinejad. Başrol oyuncuları ise biri kadın olmak üzere 15 çaylak İngiliz askeri. Yardımcı rollerde İran Başkanı Mahmut Ammedinejad ve İngiltere Başkanı Tony Blair var. Pek çok sahnede bu iki ünlü başkanın dublörlüğünü İran Dişileri Bakanı Manuçehr Mottaki ve İngiltere Dışişleri Bakanı Margaret Beckett yapıyor. Bu arada, Recep Tayyip Erdoğan’ın da kısa bir “arabulucu” rolü var.

Filme dönüşen olaylar şöyle gelişti: Körfez’deki, Shatt al-Arab ağzı denilen bölgede devriye gezdikleri iddia edilen 15 İngiliz askeri, İran Sınır Güvenlik Güçleri tarafından tutuklandı. Sebep şuydu: “İngiliz askerleri kara sularımızı ihlal etti”. Eger bu iddia doğruysa İran’ın yaptığında hiç bir yanlış yok. Ancak, İngiliz hükümeti iddiayı kabullenmedi. Yetkililer, enlem boylam hesaplamaları yapıp bir takım haritalar ortaya koydu ve “askerlerimiz İran kara sularına geçmemiştir” dendi.

Kanka Bush
İngiltere zaten İran’la olmayan ilişkilerini tümüyle askıya aldı: Diplomatik kontak kesildi, diplamatlara vize verilmedi, ticari ilişkilerin geliştirilmesi çalışmaları donduruldu. Bu arada Tony Blair olayı Birlemiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne havale ederken, kankası George W. Bush da duruma seyirci kalmadı. 2003 yılından beri Körfez’e yapılmış en büyük askeri yığınağı yaptı. 15 savaş gemisi ve 100 den fazla savaş uçagı İran’a karşı gövde gösterisinde bulundu.

İran bu işi planladı mı?
Bu gürültü-patırtıya rağmen İran, İngiliz askerlerinin, kendi karasularından 500 metre içeri girdikleri iddiasını devam ettirdi. İngilizler ise askerlerinin sadece Irak yonetimi ve Birleşmis Milletler desteği altında denetlemeye çıktıktığı savını yineledi. Öte yandan İran dışında örgütlenen rejim karşıtı bir grup açıklama yaparak İran’ın bu girişimi çok önceden planlayıp hayata geçirdiğini açıkladı. Onlara göre İran, Birleşmiş Milletler’in nükleer çalışmalar konusundaki müeyyidelerine dolaylı bir karşılık vermek istemişti.

“Özür dile İngiltere”, “Yok dilemem”
İran hükümeti daha da ileri gitti ve tutuklu İngiliz askerlerin yargılanabileceğini açıklayarak İngiltere’den özür dilemesini istedi. Şu ana kadar gözlenen o ki İngiltere, esir askerlerin serbest bırakılmasını talep ediyor ancak özür dilemeye pek yanaşmıyor. İngiliz Dışişleri Bakanı, içinde “pişmanlık” sözcüğü geçen, “bu olaydan herkes pişman” şeklinde bir açıklama yaptı. Ancak bu da İran’ı imana getirmeye yetmedi.

1978 Konsolosluk olayı
Esir Asker krizinin başlamasının hemen ardından, Amerikan medyası geçmişte yaşanan bir başka kriz olayını tekrar kamuoyuna hatırlattı. CNN Televizyonu halen süren bu krizi geçmişteki öteki krize benzetti. Eski krizin özeti şu: 4 Kasım 1978’de Humeyni yanlısı öğrenciler, Tahran’daki Amerikan Konsolosluğu’nu basmış ve 67 Amerikan vatandaşını esir almışlardı.

İran bunu hep mi yapıyor?
CNN televizyonunun iması şuydu: “İranlılar için esir alma olayı yeni bir şey değil, Onlar bunu hep yapıyor. “ Oysa kimsenin aklına 2001’de yaşanan “casus uçak” krizi gelmedi. Geçmişte ABD-Çin arasında yaşanan bu olay, günümüzde İran-İngiltere arasında yaşanan krizle çok daha yakın benzerlikler gösteriyor. Kriz şöyle gelişmişti: Çinliler, 2001 yılının Nisan ayında Hainan adasına mecburi iniş yapan Amerikan uçağının 24 kişilik ekibini tutukladılar. Çin yetkilileri uçagı parça parça etti, sökülen her parçayı didik didik incelendi, sonra da Amerika’ya postaladı.

Çin inadı ve Amerikan pişmanlığı
Eli ayağı tutuşan ABD Baskanı Bush’un belki de en küçük düştügü günlerdi o günler. Çinliler, Bush yönetiminden özür dilemesini istemiş, Bush ise ağzından “özür’ sözcüğünü çıkarmamak için direnmişti. En sonunda kriz çözüldü, 11 gün süreyle tutuklu kalan Amerikan askerleri serbest bırakıldı. Çünkü Amerika “özür” sözcüğünü kullanmasa da çok net bir ifadeyle olaydan pişmanlık duyduğunu açıklamıştı.

Erişkin devlete yakışmayan tutum
Kimin haklı kimin haksız olduğu bir yana, İran’ın ozellikle esirlere karşı tutumu erişkin bir devlete hiç yakışmıyor. Birincisi: 25 yaşındaki İngiliz kadın asker Faye Turney’e türban giydiriliyor. Nasıl bir kadının başından eşarfını çıkarmak başlı başına ürkütücü bir insan hakları ihlaliyse, bir kadının başına zorla eşarf giydirimesi de aynı şekilde bir insan hakları ihlalidir.

İran’dan El Kaide taktiği
İkincisi: İngiliz esirler bir süredir televizyona çıkarılıp Ahmedinejad’ın yazdığı senaryoya göre konuşturuluyor. O’nun yazdığı diyalogları tekrar ederek, İngiltere’nin haksızlığını dile getiriyorlar. Ahmedinejad ise oturmuş, bütün dünyanın bu ucuz ve ciddiyetsiz filme inanmasını umuyor. Bu bir zorlamadır ve 1946 yılında ilan edilen Cenova Sözleşmesi’ne aykırıdır. Savaş katılımcılarını korumaya yönelik ilan edilen ve İran’ın da imzalamış olduğu bu anlaşmaya göre esir alınan bir asker küçük düşürülemez ve haysiyeti zedelenemez.

Haiti’nin muzu İran gazı
1970’lerde, Orta Amerika’daki bazı ülkeleri “Muz Cumhuriyeti” olarak adlandırmak modaydı. İran bir Muz Cumhuriyeti değil ama görünen o ki bir Gaz Cumhuriyetidir, “Muz Cumhuriyeti” kavramı Orta Amerika’daki ada ülkelerinin politik sistemini ‘ti’ye alan bir kavramdı. Çünkü, muz onların en temel ihraç ürünüydu, hepsi diktatörlükle yonetililiyordu, dolayısıyla Cumhuriyet rejiminin gereği olan demokrasinin D’sine sahip değillerdi. Haiti bu tür Cumhuriyetlere bir örnektir. İran da Gaz Cumhuriyetleri’ne bir örnektir. Dışarıya ihraç ettiği en temel madde dogalgaz ve petrol ürünleridir. Demokrasinin sadece D’sine sahiptir çünkü bir baskı rejimidir.

İran’ın El Kaide taktiği
Ahmedinejad, Humeyni’den kendisine miras kalan, yüksek sesli ve kafa tutan politik tavrı devam ettiriyor. Ancak bunu yaparken bazen bir devlet başkanı gibi değil, bir örgüt lideri gibi davranıyor. İngiliz askerlerine karşı İran yönetimince takınılan tavır bunun en somut ve canlı göstergesidir. Esirleri videoya alıp, onlara ezberletilmiş sözler söyletmek ve haber ajanslarına vermek El Kaide yöntemidir. Bir devletin böyle bir taktiğe baş vurması çok düşündürücüdür.

Sağı solu belirsiz arkadaş
Bu durumda, Tayyip Erdoğan yönetiminin İran’a yönelik ciddi politikalar üretmesinin zamanı gelmiştir. Çünkü İran, sağı solu belli olmayan bir arkadaş gibidir. Bu arkadaş bizim burnumuzun dibinde yaşıyorsa ve hele de ileride nükleer silaha sahip olmayı kafaya koymuşsa, durumu ciddiye almanın zamanı gelmiş demektir.

Kriz çözüldü çözülecek
Esir asker krizi çok yakında çözülecektir. İran yapmak istediğini yaptı ve yarattığı krizden almak istediği sonucu aldı. İngilizler zaten çok alttan alıcı bir politika izliyorlar. 2007 sonuna kadar Irak’daki askerlerinin yarısını çekme hazılıkları yapan Blair’in bir de İran’la uğraşmaya hiç takati yok.

Bu yazının yazıldığı ana kadar (2 Nisan akşamı) İran ve İngiltere birbirlerine karşılıklı yumuşama sinyalleri gönderdiler. İngiltere, ilerideki olası sınır ihlallerini ve bu konudaki karışıklığı önlemek için masaya oturmaya hazır oldukları sinyalini verdi. İran da askerlerin serbest bırakılmasını mümkün kılacak yolları tartışmak için konuşmaya hazır olduğunu… Dediğim gibi, çok geçmez bu iş çözüme ulaşır.

edit post

Comments

0 Response to 'MUZ CUMHURİYETİ’NDEN GAZ CUMHURİYETİ’NE'