20.04.2007 - medyatava.net

Herkes dolaptan cıksın!

Amerikan ordusunda gaylare uygulanan bir politika var; “don’t ask don’t tell. Yani gayler askere alındıklarında, cinsel kimliklerini resmi olarak bildirmek zorunda değiller. Aynı zamanda onları askere alan ordu yetkilileri de kimseye gay olup olmadığını sormuyor. Bu politikayı Can Yücel tekniğiyle Türkçeye çevirirsek şöyle diyebiliriz: “Kardeş! Ne sen sor, ne ben söyleyeyim”

Ne sen sor ne ben soyleyeyim politikası bize de yabancı bir politika değil. Hatta çok tanıdık. Çünkü bu politika, Türkiye toplumunun her kesiminde, siyasetin her aşamasında, devlet politikalarında, iş yerlerinde, insan ilişkilerinde, bilinçli ya da bilinçsizce yürütülüyor.

Bu politikanın en temel göstergesi ise toplumdaki herkesin birbirine yokmuş gibi davranması; oğlunun gay olduğunu bilir ama gay değilmiş gibi davranır, patronunun yahudi olduğunu bilir ama yahudi değilmis gibi davranır, arkadaşının kürt olduğunu bilir ama kürt değilmis gibi davranır, amcasının kel olduğu ortadadır ama kel değilmis gibi davranır, komşusunun yoksul olduğunu bilir ama yoksul değilmis gibi davranır. Buna karsı; keller, gayler, kürtler , yahudiler, komünistler, ateistler, aleviler ve yoksullar yerine göre sanki kel, gay, kürt , yahudi, komünist, ateist, alevi ve yoksul değillermis gibi davranırlar.

Yok sayma politikası, bölünme, terkedilme ve dışlanma paranoyasıyla besleniyor. Örneklere Gaylerden devam edelim. Benim şu an yaşadığım bu şehirde, yıllarca kendini gizleyip sonra arkadaslarına ve ailesine cinsel kimliğini açıklayan bir gay için "He’s coming out of the closet" denir: Yani “Bizimki dolaptan çıkıyor”... Eğer bir gay-erkek, olası tepkilerden ve dışlanmaktan korkuyorsa gerçek kimliğini ortaya koymaz. O insane için “He’s still in the closet” denir, Türkçesiyle söyle; “Hala dolapta”.

Türkiye toplumu da hala dolapta yaşayan bir toplum. Pek cok kimse kendi cinsel, dinsel, ırksal, ideolojik kimliğini açıklamaya ve gerçek halleriyle kabul görmeye yanaşmıyor. Çünkü dolapta kendilerini daha güvende hissediyorlar, bedel ödemek istemiyorlar: Eğer dolaptan çıkmaya kalkarlarsa, dışlanabilir, terkedilebilir, işten atılabilir, çirkin iftiralara uğrayabilir, taciz edilebilir, usandırılabilir, Ceza Yasası’nın 301’ínci maddesine göre suçlu bulunabilir ve en son Malatya olayında, Hristiyan vatandaşlarımızın başına geldiği gibi boğazı kesilebilir.

Malatya’da yaşanan olay tüyler ürpertici ve utanç verici. Bu aşamada hepimiz oturup payımıza düşen sorumluluk uzerine biraz kafa yormalıyız. Ben bir medya mensubu olarak, buradan köşe yazarlarına ve televizyon sunucularına bir davette bulunmak istiyorum. Gelin hep birlikte azınlıkların dolaptan çıkmasına yardım edelim, onları bu konuda cesaretlendirelim. Peki bunu nasıl mı yapabiliriz? Cok basit: Türkiyeli Hıristiyanlar 8 Nisan’da Paskalya (Easter) bayramını kutladı. Hiç bir spiker, ekranda haberleri sunmaya başlamadan önce Onların Easter’ını tebrik etti mi? Hangi köşe yazarı köşesinde, 3-9 Nisan tarihleri arasında kutlanan Passover (hamursuz) bayramı nedeniyle Yahudileri tebrik etti. Ya da Alevilerin Hızır orucunu…. Oysa Amerika’da CNN, ABC, NBC gibi bütün büyük televizyonların spikerleri, ülkedeki azınlıkların dini bayramlarını kutlamakta hiç bir sakınca görmüyor.

Diyorum ki bu sene geçti ama seneye biz de aynı şeyi yapalım ve kimsenin bayramını es geçmeyelim. Düşünsenize, Defne Samyeli haber bültenini şu sözlerle açıyor, “Sevgili izleyiciler! Ana haber bültenimize başlamadan önce bütün Yahudi vatandaşlarımızın Hamursuz bayramını kutluyoruz.”

Biz, aydın olduğunu ileri sürenlerde de görmezden gelme alışkanlıgı var. Eğer azınlıklar dolaptan çıkarsa, toplumdaki baskın etnik ve dini grupla aralarında daha sahici bir ilişki, daha saglıklı-gerçekçi bir barış ve daha kalıcı bir huzur sağlanır. Gelin hep birlikte bu toplumsal huzuru bir koşesinden tutup inşa etmeye çalışalım. Umarım bu çağrımı ülke medyasının etkili ve sözü geçer isimlerinden Ertuğrul Özkök, Defne Samyeli, Mehmet Ali Birand, Serdar Turgut, Fatih Altaylı, Tayfun Devecioğlu, Mehmet Yılmaz, Sedat Ergin, İsmet Berkan ve daha niceleri duyarlar…

Öteki türlü, hayat, azınlıklar için sürekli bir taciz makinasi gibi işleyecektir. İnsanlar gibi ülkeler de kendi benliğini oluşturan unsurlarla yüzleşmedikçe ve onları kabul etmedikçe asla gerçek kimliğini bulamayacak ve kendini kronik bir gerilime teslim edecektir.
edit post

Comments

0 Response to 'TÜRK MEDYASI NEDEN AZINLIKLARIN BAYRAMINI KUTLAMIYOR?'